- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
İslami kesimin edebiyatı ve Melankoli
Roman ve Edebiyat’la neden bu kadar yakından ilgilendiğimi düşünebilirsiniz. Şimdilerde ilgili değilim, eskiden beri ilgiliyim.
İmam Hatip Lisesi’nde okurken romanları okumaya başlamıştım. Yavuz Bahadıroğlu, Raif Cilasun, A. Günbay Yıldız ve diğerleri…
O zamanlar tarif edemediğim ama rahatsız olduğum bir durum vardı: Melankoli.
Öğretilen dinle örtüşmeyen ve Müslümanlarda onarılması güç hasarlar bırakan Melankoli.
Genelinde İslami Melankoli, kalanlarında da İslami-Milliyetçi Melankoli.
Üniversite eğitimi ile sorgulama ve direniş başladı. O zamanki dönemde Milli Görüşçü ve Refah Partili olmak, direnişti. Biz de direnişçiler tarafındaydık.
Ve sonra sol kesimin ve batılı yazarların romanlarıyla tanışmam.
Müslüman mahallesinde olan melankoli diğerlerinde de az çok vardı ama yaşanan hayat ve ‘an’ın önemi de vurgulanıyordu.
Yazarımız Kerstin Mutlu sayesinde Psikolojiye ve özellikle de Freud’a büyüteç tutmaya başladım.
Sigmund Freud Melankoli kelimesini makalesinde ele almış ve aşamalarını da sınıflandırmış.
Bakalım:
. Kişinin sevgi nesnesi kaybetmesi,
. Kaybedilen sevgi nesnesinden sonra yaşanan yas dönemi,
. Yas döneminin bitmemesi ve yeni sevgi nesnesi arayışının olmaması,
. Yeni sevgi nesnesi olmayınca Libido’nun Ego’ya aktarılması,
. Ve Ego’nun kendini kaybedilen sevgi nesnesi ile bir görmesi.
İslami Melankoli sadece kendini romanlarda göstermiyor. Zaten romanlar insanların bakış açıları değil midir?
Müslümanlar nasıl bakıyorlarsa, o bakış açısı romanları oluşturur.
Bu durum aslında Müslümanların temel psikolojik durumları da desek yanlış olmaz sanırım.
Okuduğumda zihnimde beliren tam da bu olmuştu.
İsterseniz beraber parçaları yerleştirmeye başlayalım:
- Müslümanların İslam’ın geldiği dönemde yaşamaması ve o döneme aşırı sevgi beslemesi,
- Müslümanların 1400 yıldır yas tutması,
- 1400 senedir yas dönemi bitmedi ve Müslümanlar 1400 sene öncesine takılı kaldılar. Yeni
sevgi arayışına da girmediler. Çünkü İslam en son din ve başka din gelmeyecek,
- Yeni sevgi nesnesi olmayınca Libido Ego’ya yüklü aktarım yaptı. Libido bile İslami olarak
algılandı ve hatta bu tescillendi.
- Ve Ego, yani Müslümanların egoları, kaybedilen sevgi nesnesi olan İslam’la kendini bir görmeye başladı.
Müslümanlar bu yas döneminin bitmemesi ve yeni sevgi de bulmadıkları için Egolarıyla bütünleşen İslam’ı oluşturdular.
Yeni sevgi, din olmazsa ne olabilirdi?
Tabi ki yaşanan hayat. Ama yaşanan hayatı sevmek de Müslümanlar için suç ve hatta günah…
Hal böyle olunca da Müslümanlar bin küsur yıldır Melankoli girdabının içindeler…
Müslüman romancılar da çok doğal olarak kendilerinde ve toplumda gördüklerini kaleme aldılar. Kurguları, ya o eski kaybedilmiş sevgiyle bütünleşen hüzün oldu, ya eskiye dair sevgi ya da yeni sevgi olan Ahiret hayatının arzusu….
Acaba Müslümanlar bu melankoliyi bırakacaklar mı?
Bu benim için önemli bir soru. Çünkü daha İslami sandıkları bu melankoli hali, gönderilen İslam’a uymayan bir durum gibi geliyor bana.
Aslında bu, ontolojik bir sorun.
Bırakırlarsa, kendilerini nereye ve nasıl angaje edecekler?
Belki bu da Müslümanların imtihanı… Ne dersiniz….
Sevgi ve Bilgiyle kalın
bir kaç roman okumuşluğum var. önceki yazıda saydıklarınız arasında olan minyeli abdullah okuduklarım arasında. şimdi de roman yazılıyor. minyeli abdullah kaç farklı kişi tarafından kaç farklı versiyonda yazıldığını sayamadım. bundan sonra da yazılmaya devam edecek herhalde.
Sevgili Yazar,
Yazınızı naif buldum.
Sizden istirhamım; “yalan” konusunda araştırma yapıp ve “Müslümanların Yalan Tarihi” hakkında bir şeyler yazmanız. Yazmaya gücüm yetse bir kitap yazmak isterdim.
Zira; yetkin ve bağımsız, matematik -mantık zekası yüksek, bir şeylere muhtaç olmayan, mü’min sıfatını kazanabilmek için çaba sarf eden İlahiyat Hocalarımızın, özellikle bu son zamanlarda, sempozyum vb. organizasyonlar ile ve sonrasında youtube’tan izlenebilen sunumlarında, vahiy ve Hz.Peygamber (s.a.v) sonrası ve özellikle Halifeler sonrasındaki “uydurulmuş din’in” muktedirler ve dalkavukları aracılığı ile ki bu dalkavukların sayısı bugün devletten en yüksek bütçeyi alan sayısı yüz bini geçen yalancı tayfa eliyle toplumun nasıl uyuşturulduğundan bahsetmelisiniz.
Bir ömür boyu din eğitimi alan biri olarak, kendimden utandım. Elli yaşında ancak yalanları farketmeye başlamışım.
Değer mi, bir ömür küçük bir maişet için bu kadar yalanı vaaz etmeye!
Eyvah diyorum ki, aldananlardan olmuşuz.
Bir sonraki yazınız, “iftira” olabilir ve bir sonraki “gıybet”…
Yaratıcı tüm varlıkları yaratırken koltuk altına birde turist rehberi sıkıştırmış. Şu beden, şu kafa, şu yasam sağlığın için demiş, lakin bazıları cebine saklamaya çalışmış.
Hatta hesap gününden sonrası için de beleş!
Bir hocadan duymuştum, sevap beleşken para verip günah işlemek! diye..
Köyünden 20 yıl önce gelmiş lakin şehirde kendini hala yalnız hisseden kişilerin köyün özlemiyle yanıp tutuşmak yerine,
Kendine şehirde bir dünya niçin kurmadığını, niçin talep dahi etmediği ni anlamadım yıllar geçti.
Tıpkı 1500 yıldır anlamayanlar gibi..
(Yada bunca zamandır melankoli yerine, ne melem kolonyaymış bee , getirse de bi dökünsek! Arz-talep meselesinden mi demeden edemedim.)