O Sıradışı Bir Kahraman : SNOWDEN

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Yönetmenliğini Oliver Stone’un üstlendiği, senaryosunu ise Kieran Fitzgerald ile Oliver Stone’ un yazdığı gerilim ve biyografik türde vizyona giren Snowden filminden söz ederek haftaya giriş yapmak istiyorum sevgili okuyucularım. Bir süredir eskisi gibi sizlerle her gün buluşamadığım için ufak bir özür niteliğini taşıyan bir fincan tarçınlı salep ikrâmımı, lütfen kâbul buyurunuz.

Yapımın başrollerini Joseph Gordon (Levitt), Shailene Woodley (Lindsay),  Melissa Leo ve Nicholas Cage paylaşmış. Film, başkahramanımız Edward Snowden ’ın National Security Agency (NSA: Milli Güvenlik Kurumu) adına çalışırken kurumun tüm dünyayı özellikle de Amerikan vatandaşlarını kabul görmüş bir yasa olmadan dinleyip, izlediğini ortaya çıkaran Amerikalı bilgisayar uzmanımızın gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor.

Amerikan hükumetinin ‘güvenlik’ gerekçesiyle kişilerin cep telefonu mesajları, kredi kartı ekstreleri, hard disk, e-posta, sosyal medya hesapları hâttâ ve hâttâ bilgisayar kameralarına kadar erişebildiğini ve depoladığını öğrenen Snowden, tüm bunların gizli kanunlarla yasalaştırıldığını 2013 Haziran ayında tüm dünyaya duyurur.

Snowden, ortaya çıkardığı bu skandal sayesinde toplumun bir kısmı tarafından Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ‘vatan haini’ ilân edilecek; doğruluğu savunan diğerleri tarafından da tarihe adını altın harflerle yazdıran bir ‘kahraman’ olarak kabul görecektir.

Baştan sona filmi usta bir işçilikle iğne oyası gibi ince ince dokuyan üç Oscar’lı yönetmenimiz Oliver Stone yine başarılı bir işe imza atmış. İzleyicinin kafasını karıştıracak hiçbir gel-git olmadan, kafalarda tek bir pürüz bile bırakmadan hikâye anlatmak ne demek, bunu enfes bir şekilde gözler önüne sermiş.

Kökeni Afrika’ya dayanan bir siyahî olan Obama, yönetime geçtiğinde ‘özellikle ülkemizde’ Amerika’nın artık dünyaya barış getireceğini sananlar kendisini büyük bir coşkuyla desteklemiş, hatta yedi göbek öteden Müslüman olduğunu iddia eden kamuoyumuz sayın başkanı alkış tufanına tutmuştu. Bir süre sonra Obama’nın insan hakları konusunda iyileştirici önlemler almayı bırakın, tam tersi yönde hareket ettiğini düşünen filmin yönetmeni Stone ve ana karakterimiz Snowden’ın dünyaya bakış açılarının aynı minvalde olması işleri kolaylaştırmış görünüyordu. Ünlü yönetmenin bu nedenle Snowden’ı insanî yönleriyle ele alarak izleyiciye sevdirmeyi başardığını da söylemek mümkün. Birbirine benzer kafa yapılarından meydana gelen sinerjiyle film ivme kazanmış ve belki de sırf bu yüzden dupduru bir yapıt ortaya konulmuş.

Ancak, bazı büyük stüdyo şirketlerinin filmin zamanlamasını ve verdiği mesajları doğru bulmayarak destek vermeyi reddetmesine rağmen; haksızlığa korkusuzca direnen küçük yapım firmalarıyla film hayata geçirilebilmiş. Böylelikle ‘özgürlükler ülkesi’ olarak anılan Amerika’da bile, sistemi sert bir şekilde eleştirdiğinizde rahatlıkla ambargo yediğinizi söylemek mümkün oluyor sevgili okuyucularım. Bu açıdan güçle ve karanlık oyunlarla dönen değirmenlere karşı cengâverce kafa tutan her iki kahramanla aynı kafada olduğumu ve ayakta alkış tuttuğumu belirtmek isterim. İnsanın mutluluğunu, hak, hukuk ve adalete ulaşma hakkını, kısacası her konuda iyiliğe ulaşma şansını zedeleyecek olan herhangi bir düşünce yapısı ve işletim sistemi benim bünyemde de direk alerjiye neden olduğundan filmi izlerken büyük keyif aldığımı söyleyebilirim sevgili dostlarım.

Ülkede bir tıkla hastane, baraj, santraller, telekomünikasyon sitemleri aklınıza ne gelirse kapatıp açabilecek programlar hazırlayan. Oturdukları koltuktan başka ülkelerde gerçekleşen seçim sonuçlarına rahatlıkla müdahale eden, dünya liderlerinin cinsel hayatlarına kadar izleyen, kilometrelerce öteden hedeflenen noktaları güle oynaya bombalayan ve izlerken ne kadar da günümüze ait bir senaryo dedirten şeyler karşısında salondan hafif paranoyak olmuş bir hâlde ayrılabilirsiniz şimdiden söylemesi. Ve tüm bunları insanın can ve mal güvenliğini korumak için yaptığını söyleyenlerin aslında Dünya’nın sosyo – ekonomik kaynaklarını kendi istedikleri gibi hareket ettirme ve elinde tutma amacında olduğunun da altı kalın kalın çizilmiş. Anlatılanlar toplumumuzda şu an hâlâ afyonlanmış, uyumakta olan zihinlere hafiften etki eden bir kafein bombası niteliği taşıyor. Ama salon boş, millet çalgı çengi izlemede!

İnandığı değerler uğruna ailesi ve sevdiklerinden uzakta bir ömür sürmeyi göze alan, gözlerimize çekilmiş olan perdeyi kendi yaşamından vazgeçecek kadar inanç ve inatla kaldırıp dünya çapında bir haksızlığa dur diyen Edward Snowden’ın gönüllere taht kurduğunu ve adil olarak yargılanacağına inanmadığı için yaşamını şu an Rusya’da sürdürdüğünü belirtmeliyim.

Snowden’ın sıra dışı yaşam öyküsü 2014 yılında Laura Pointras tarafından belgeselde çekilmiş ve kendisine bu dalda Oscar kazandırmış. Onu izlemiş olma olasılığınıza rağmen filmi yine de ilgiyle izleyeceğinizi ve günümüze ait enteresan lezzetler yakalayacağınız söyleyebilirim sevgili okuyucularım. Bazı eleştirmenler hikâyenin ikinci baskı olduğunu ve bu nedenle vasat bulunduğunu söylese de; salondan ‘vaktimi boşa harcadım’ duygusundan çok uzakta bir hisle dolu olarak ayrılacağınızı düşünüyorum. İyi seyirler.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz