- Mezhepçi(!) Siyasetin Sonu - 11 Mart 2023
- Meşruiyet Listesi ve Ortak Politikalar Mutabakat Metni - 1 Şubat 2023
- “O Gidenler de Hep Senin Gibiydiler” - 11 Aralık 2022
Son yıllarda yükseltilen bir değer olarak siyaset sahnesinde kullanılan Osmanlıcılık, acaba gerçekte ve de samimiyetle benimsenmekte midir?
Dış politikada dahi revize edildiği görülen politik söylemler, gerçekte sadece iç siyasete yönelik bir argüman ve toplum/taban desteği sağlamaya yönelik olarak mı üretiliyor? Yoksa milliyetçilik duygularını kabartmak, safları sıklaştırmak, merkez siyaseti milliyetçi-muhafazakâr siyasetçilerle güçlendirmek, desteklemek için üretilen, yapay bir söylem midir?
Ya da iktidarın, güçlendikçe söylemleriyle de güç kazanan “ecdad” ve “Osmanlı” bilinci(!), bazı kararlarıyla da desteklenir gibi olsa da, kurumların isimlerini değiştirerek (örneğin; GATA’nın Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi yapılması gibi) gösterilen vefa (!) örnekleri, daha içten, daha kalıcı ve daha cesaretli girişimleri de getirmeli mi?
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın projesini gerçekleştirebilme güç, imkân ve şansına sahip olan bir iktidar, GATA isminin yerine Asya kıtası ile Avrupa kıtasını ilk kez boğazın altından birleştiren ve “Marmaray” ismi verilen bu projeye adını verselerdi daha anlamlı olmaz mıydı mesela?
Gerçi, şimdilerde “Avrasya Tüneli” isim arayışında(!), Sultan Abdülhamid’in isminin de kamuoyuna sunulduğunu görüyoruz…
Bakalım Avrasya tüneline nasıl bir isim verilecek!
Marmaray açılışına davet edilmeyen Osmanlı Hanedanı’nın hayattaki üyeleri ve Sultan Abdülhamid’in torunlarını, bakalım Avrasya Tüneli açılışında görebilecek miyiz?
Osmanlı Hanedanı hakkında benim şimdilerde merak ettiğim bir diğer önemli husus, Osmanlı Hanedanının Türkiye siyasetinde artık aktif olarak yer alıp almayacakları!
Hanedanı temsilen, kamuoyunu tarafından ismi daha sık bilinen Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun, birkaç yıl önce bu konuda gündeme gelmesine rağmen hala siyaset içinde yer almamasının nedeni veya engeli nedir? Ya da engelleme var mı?
Örneğin böyle bir gelişme yaşandığı takdirde, siyaset kurumu nasıl ve hangi yönde etkilenir?
Siyasi partiler bu konuda ne düşünür? Nasıl etkilenir?
Başta MHP ve AK Parti olmak üzere, BBP, SP gibi siyasi partilerin tabanlarında bir eksen kayması yaşanır mı? Güç merkezlerinde bir değişme olur mu?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın internet sitesinden, 31.08.2016 tarihinde “Osmanlı Partisi” adı ile kurulduğu anlaşılan siyasi partinin varlığını kim ya da kimler ihtiyaç gördü?
Nelerin hazırlığı? Yoksa tesadüf mü?
“Osmanlı Hanedan Vakfı” var ve aktifken, Sultan İkinci Abdülhamid’in torunu şehzade Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun kurduğu “Devlet-i Aliyye Ocakları” ile birlikte olmak, hareket etmek, gönül köprüleri oluşturmak varken, kim ya da kimlerin düşünceleri, beklentileri, önlemleri(!) olarak “Osmanlı” ismini kullanarak farklı dernekler, siyasi partiler kuruldu ki?
Bir diğer örnek; 2009 yılında dernekleşen “Osmanlı Ocakları”.
Osmanlı Ocakları, dernek tüzüğünde; “Osmanlı medeniyetini, kültürünü ve tarihini anlatmak, anlamak ve herhangi bir dil-din-mezhep-etnik köken-siyasi görüş-siyasi parti ayrımı yapmaksızın ülkesini-devletini ve devletini yönetenlerini seven herkesi bu duygu ve ruhla bir arada toplamaya, toparlama çalışmak amacıyla… Hiçbir siyasi partiden talimat almayan herhangi bir siyasi parti yahut oluşum içerisinde yer almayan Osmanlı Ocakları, ülkenin bütünlüğü ve beraberliği, milli duygu ve düşüncelerle, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde varlığını bilen, devletini Osmanlı medeniyetinin devamı olarak gören ve bu amaçla topluma ve kitlelere hitap eden her türlü işkenceye şiddete karşı olan bir sivil toplum kuruluşudur.” şeklinde kendilerini tanıtmaktadırlar.
İyi de! Bu kadar salih ameller varsa eğer!
Neden kurulmuş ve asil olan, Osmanlı ile “kan” bağı olan “Devlet-i Aliyye Ocağı” ile bu gönüller birleşmedi de, ayrı bir çatı altında, “can” bağı (!) ile ayrıştırıldı ki?
“Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem kendini. Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi, emin olmadığın sevgiye teslim etme kendini.” Hz.Mevlana
Öyle ya, Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun bizzat ifade ettiği gibi; onlar “kandan Osmanlı torunları”, gönül verenler (!) “candan Osmanlı torunları” madem…!
Demem o ki; aslı varken, vekile ne gerek vardı..!
Yeni yazılarınızı manşetlerde bildirmelisiniz bence