Sizi gidi tilkiler siziiii…

0
Mustafa Kalabalık
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

Son birkaç yıldır ülke gündeminde, neredeyse her alanda, siyasetten kaynaklanan gerginlik artışları görüyoruz, yaşıyoruz.

Aslında gerginlik kelimesi hafif kalır. Bayağı bayağı kutuplaşıyoruz, kutuplaştırılıyoruz.

En azından bir tarafın çabası bu yönde olmasına rağmen, diğer bir taraf daha uysal, anlayışlı, etkili sessizlik, fiili tepkisizlik ve duymazdan gelinen tavır içinde ki, arzulanan(!) çatışmalar yaşanmıyor.

Tabi bu etkili sessizlik, tepkisizlik, olmayacak anlamına da gelmiyor maalesef ki!

Eeee provokasyon tecrübesi fazla olan bir geçmişimiz var nede olsa…

*

Öyle ki, bazen akrabalarla, arkadaşlarla fikir ayrışmasından bile çekinir olduk.

İlişkileri bozan, yıkan iletişim kazalarının dokuz kuralı vardır.

1. Düşündüğün,

2.Söylemek istediğin,

3.Söylediğini sandığın,

4.Söylediğin,

5.Karşınızdakinin duymak istediği,

6.Duyduğu,

7.Anlamak istediği,

8.Anladığını sandığı ve

9.Anladığı…

Bazen anlaşılamamak, anlayamamak ağır geliyor insana.

Bu ağır gelme, bir süre sonra çaresizliğe itiyor insanı.

Çaresizlik ise başka duyguları yaşatıyor.

Adeta, çaresizliğin savurduğu bir “bağa” doğru savuruyorlar bizi.

Savurdukları bağı eşelememiz yerine, gerçekleri aramak yerine, tilkilere yem olmamızı istiyorlar!

Neydi bu tilkiler bir hatırlayalım yeniden…

*

Benliğimize musallat olan, inançlarımızı körelten, doğrularımızı şaşırtarak yanlışlarımızı çoğaltan..

Keşkelerimizin artmasının sebepleri ve istenmeyen sonuçların baş sorumlusu olan, bazen toplumların ve ailelerin, bazen işyerlerinin, bazen de arkadaşlıkların ve dostlukların arasını açan, bağlarını kopartan ve baş suçluları olan “Bağı Bozan Tilkiler”

Bağı bozan bu tilkilerin birincisi “Kıskançlık”.

Ekseriyette çevremizdeki birçok insanda bulunan bu tür tilkiler, hafızaların kaybedilmesinin de bir şeklidir.

Bu tilkiye sahip olanlar kim olduklarını unuturlar.

Tamamıyla kendilerine has bir şahsiyet olduklarını, kendilerinden başka biri olamayacaklarını, kimsenin de onun yerini zorla elinden alamayacaklarını unuturlar.

Bu insanlar, hakiki hüviyetlerini kaybetmiş veya hiçbir zaman bulamamış insanlardır.

Bir türlü kendileri olamayarak, asalak olarak daima ‘ikinci elden’ yaşarlar.

Kendi kabiliyetlerini idrak edemedikleri gibi yetersizliklerini de farkında değildirler. Bu bakımdan daima bir savunma pozisyonunda, öteki taraftan da daima başkalarına saldırı halinde bulunmaktadırlar.

Kendi önemlerini düşürmemek için kendi noksanlıklarını tamamlamak yerine, başkalarının üstün vasıflarına karşı kendilerini korumak durumunda hissetmekte, “iman” ve “inanç” noktasındaki alacakları ile borçlarını bile karıştırmaktadırlar.

“Kıskançlık Tilkisi” sahibi kişiler, hem kendilerini hem de etrafındakileri kemiren kanser gibi bir virüsle dolaşırlar. İnsan ilişkilerinden, muhabbeti, iletişimi, diğer insanlara olan güven duygusunu yer bitirir.         

İkinci Tilki ise “Öfke” dir…

“Öfke Tilkisi” sahibi kişiler, bir kere azdı mı şu iki noktanın tartışmasına asla imkan vermezler.

Birincisi gösterilen sebeplerin artık onlar için sebep olmaktan çıkmasıdır.

Asla dinlemezler, duymazlar, görmezler.

İkinci nokta ise, kendi yaptıklarını asla görmezler, tenkitleri almazlar, artık kendi kumandalarını bile kaybederler.

Onlara göre, gerek kendisi ve gerek bütün kaynakları oyun dışı bırakılmalıdırlar…

Hiddetlerinin azalan kuvveti ile beraber kendi kuvvetleri de azalır. Yavaş yavaş etrafındakiler karşında önderlik haklarını bile kaybederler, kendilerini dindiremezler ise eğer er ya da geç bir gün onlar da işlerini kaybederler…

Üçüncü Tilki  “Korku”dur ..

“Korku Tilkisi” sahibi kişiler, kendilerine güvenemediklerinden dolayı etraflarını rakiplerinin sarmış olduklarına inanırlar ve kendilerinden daha etkili, bilgili, gelecek vadeden birilerini görmeye asla tahammül edemezler.

Bu korkuları onların tüm “iman” ve “inanç”larının bile zafiyetine sebep olurlar.

Kendi korkuları onların “Allah Korkusu”nun bile eksilmesine, yitirilmesine sebep olurlar.

Öyle ki, “adaleti”, “hakkı”, “hukuku” ve en önemlisi “Kul Hakkını” bile unuturlar…

Yaşamlarında karşılarına çıkan tehlikelerin, tehlikeli insanların da, insan hayatının normal ve kaçınılmaz şartları arasında daima mevcut olduğu hakikatini kabul edemezler.

Korku tilkisi sahibi kişiler nefislerine karşı saygı gösteremezse, zamanla etrafındaki insanlar ve cemiyet de ona saygı göstermezler.      

Son Tilki ise “Hırs”tır..

Kıskançlık ve korkunun kardeşi, öfkenin babası sayılabilecek olan “Hırs Tilkisi” sahibi kişiler, sahip olmaya ve kudrete karşı olan açlığını hiçbir zaman tatmin edemezler.

Ne kadar yiyecek verilirse verilsin, karnı o kadar daha fazla acıkan ve ne kadar doldurulursa karnını o kadar boş hissedenler gibi hep kendilerine isterler..

Kendileri için iyi olan her şeyin toplum için de iyi olduğu şeklinde yanlış anlayışla karıştırırlar.

Sonuçta da toplumu kendi başarılarının bir aleti olarak görürler.

Öyle ki, hakikatin esnek olduğunu, namusun şart olmadığını, iş birliğinin de sadece kendisi ile iş birliği yapılması gerektiği olarak anlarlar.

Kendilerine rakip olabilecek potansiyel tehlike olarak gördüklerini, aynı zamanda yolunun üzerinden temizlenmesi icap eden kaya parçaları olarak da görürler.

Bu potansiyel tehlikelere yaşama hakkı tanımazlar ve sadece onun şan ve şerefi, menfaati için çalışmalarını beklerler…           

İşte sevgili dostlar, “kıskançlık”, “öfke”, “korku” ve “hırs”…

Bunlar bağı bozan tilkilerden sadece birkaçıdır aslında.

*

Tanıdık geliyor mu bu bağı bozan bu tilkiler size de…!

Ne kadar doğru, ne kadar yanlış, hepimiz kendi yaşantılarımızda, iş veya aile hayatımızda, toplum içerisindeki faaliyetlerimizde, ne kadarından faydalanabilirsiniz bilemem.

Herkes kendince ihtiyaç duyduğunu aradan çekip alabilir.

Kendi yaşamının savaşçısı olmak isteyenlere tavsiye;

“Sıradan insanla savaşçı arasındaki fark şudur; Savaşçı her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görürken, sıradan insan her şeyi, ya şükredilecek,  ya da küfredilecek bir şey olarak görür.”Don Juan

Kaynak: Nüvit Osmay, İnsan Mühendisliği, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004, s.370-376

Önceki İçerikToplumsal doktorlar
Sonraki İçerikTanrım Diyanet’i sen gözetle!
Mustafa Kalabalık
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.