Söyleşi Yapacak Kimse Bulamamak

0

Gazetecilik yaptığınız yayın organı ne ise, sizi öyle okurlar. Yani ya yandaşsınız ya muhalif.
Oysa doğru mantık, karşılaştırmalı okuma kültürüdür. Devamlı surette aynı yayın organlarını takip ederseniz, olayları hep tek taraflı okursunuz. Bu durumda da o yayın grubunun yandaşı olursunuz.

Ülke siyaseti için 1 gün o kadar uzun bir süre ki! Geçen hafta itibariyle Chp lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hepimizce malum olan soruyu sormuş. Erdoğan buna aile fertlerini karıştırdığı için Kılıçdaroğlu’na 1,5 milyon tl’lik tazminat davası açmış ve dillendirdiğini ispat ederse görevinde 1 dakika durmayacağını beyan etmiş, “aksi halde müfteri olarak kalacaksın” demişti.

Dün sabah tüm ülke, bizimle ilgilenen tüm önemli ülkeler ve hatta Pensilvanya ekrana kilitlenmişti. İki liderin düellosundan birinin istifası beklenir oldu. (Kılıçdaroğlu’nun son hatırladığım düellosunda Dengir Mir Mehmet Fırat, yenik ayrılmıştı.) Çünkü dillendirilen suçlama ispat edilirse Erdoğan, ispat edilemezse Kılıçdaroğlu’nun istifası söz konusu oldu bir anda. 2019 seçimleri tartışılırken, böyle bir gelişmeyi hiç kimse beklemiyordu.

Belgeler sahte midir, gerçek midir? Dillendirenler ve belgeler sahtedir diyenler konuya vakıflar. Bizler bekleyip göreceğiz.

Erdoğan grup toplantısında ayriyeten dedi ki; “bir şey diyecek olsam kendim derim, başkasının benim üzerimden beyanda bulunmasını istemiyorum”

Sayın Erdoğan’ın bu beyanına yüzde milyon katılıyorum. Can Ataklı’yı severim sayarım ve okurum. Dünkü makalesinde bomba bir iddia ortaya attı, siyasetçi bir tanıdığının beyanını esas yazı konusu yaparak. Ve dedi ki; “Erdoğan, Abdullah Gül’ü kelepçeli görmek istiyor.” Bu beyana ne diyeceğiz. Tam da Erdoğan’ın benim adıma başkası yorum yapmasın dediği gün.

Bu girizgahı niye yaptım? OcakMedya da yazıyor olmanın, yapmak istediğim söyleşilerime (ya da söyleşeme-me) yansımasını paylaşmak istedim. Bulunduğumuz durumu özetler vaziyette bir tecrübem oluştu bu kısa zaman zarfında.

Şöyle ki: bendeniz söyleşi taleplerimi yakınen bildiklerime ya da aracı insanlarla birinci kişilere iletiyorum. Tümü ilk başta olumlu cevap vermiş. Sonradan vaz geçenlere bir kaç beyan etme lüzumu hissettim. Siz değerli okurlarla ve birinci muhataplarla paylaşmak istiyorum.

Tv haberciliğine ara vereli çok oldu. Dolayısıyla bu sitede söyleşi talebime olumlu cevap veren dostlarıma tek tek teşekkür ederim. Önce evet deyip, sonra vazgeçen dostlarıma da teşekkür ederim. Fakat; ülke olarak bu kalıplaşmayı nasıl kıracağız diye kara kara düşünmeye başladım.

Önce evet deyip sonra hayır diyen dostlarımdan bir kaç isim zikretmekte bir beis yok. Çünkü gayri resmi ya da saklanılacak bir talep değil benimkisi. Söyleşi yapmak istiyorum dediklerim hem iktidar partisinden hem muhalefet partilerinden. Haricen de sinema ve spor dünyası da buna dahil.

Doğu Perinçek, Sezgin Tanrıkulu, Sinan Meydan, Mehmet Metiner, Reşat Petek, İlhan Kesici, Ekrem İmamoğlu, Gülseren Onanç, Vural Savaş, kalıplaşan duvarlarımıza bir tuğla daha ekliyorlar. Sorularımı da kendilerine önceden bildirerek. Herhangi bir art niyet taşımadığımızı. Sadece ülke barışına katkıda bulunmaya çalıştığımızı, önyargılarımızı yıkmaya çalıştığımızı en naif haliyle belli ederek. Söyleşi talebimi ilettiklerim. Yazılı isimler şu anda hatırıma gelenler.

O kadar da olmaz diyeceğimiz bir ismi de belirteyim. Sevgili Yılmaz Vural Hocamız da ilkin kabul etti. Ertesi gün beni arayıp “anam ben bu sorulara cevap verirsem, bu ülkede iş bulamam” demesine çok gülmüştüm. Sorular bende mahfuz. Ciddi bir kaç soru ve diğerleri neredeyse magazinsel suallerdi. Okumalık bir söyleşi olacaktı. Böyle bir söyleşi bile zor görünüyor.

Şimdi acizane bulunduğumuz durumu özetlemek adınadır, bu samimi paylaşımım. Belki sitemizde yayınlamasını tenzil-i rütbe olarak gören de vardır, belki de korkudandır, belki de kendilerine muhalif bulduklarındandır. Fakat hayırlı bir durum değildir bu sevgili dostlar.

Konuşmalıyız, dertleşmeliyiz, söyleşmeliyiz. Şu şöyle olmalı, bu daha insani, bu daha medeni. Şöyle yaparsak daha doğru olur gibi olumlu düşünceleri birbirimizle paylaşmalıyız ki, faslı müştereklerimiz gün ışığına çıksın.

Ben ne hükümdarım ne kanun koyan; zaten böyle olduğu içindir ki, siyaset hakkında yazı yazıyorum. Hükümdar veya kanun koyan olsaydım, yapılması gerekeni söyleyerek zamanımı kaybetmez, ya yapar, ya susardım.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz