Sözler anlaşılmak için söylenir; neden öyleyse önemli şahısların sözlerini anlayamıyorum?

0

Şu sıralarda Türkiye’de akıl almaz şeyler oluyor.

O şeyleri hiç değilse benim aklım almıyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Türkiye’de terör tehdidinden söz ederken ‘kebapçılar’dan terörist olarak söz etmesi sözgelimi; o sözle ne demek istendiğini ben anlayamadım. Anlamış olabileceklere sordum soruşturdum, anlayan tek bir kişi de bulamadım.

Meral Akşener partisinin grup toplantısına bir kebapçıyı da davet etmiş; adam kürsüden neden kendisinin ve meslektaşlarının ‘terörist’ olamayacağını anlattı.

Anladım ki, kebapçı da o sözle ne kast edildiğini anlayamamış…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da son zamanlarda benim kavrayış gücümün üzerinde sözler sarf ediyor. Çoğunlukla ne dediğini anlamadığım gibi, “Herhalde kodlu konuştu” düşüncesiyle yapısökümü yöntemini kullanarak söyleneni çözmeye kalkıştığımda da başarısız oluyorum.

Şu söz mesela: 

“Enerjide Avrupa, dünya ne alemde görmüyor musun? Adamlar şu anda benzin bulamıyor, görmüyor musun? ABD, Almanya, İngiltere akaryakıtta adeta müflis durumda. Şimdi kamyon şoförü bile bulamıyorlar.”

ABD, Almanya, İngiltere’de yaşayan insanlar benzin mi bulamıyorlar yoksa kamyon şoförü mü?

Dışarıdaki tanıdıklarıma ulaştım, ayrıca Google’dan da araştırdım, benzin bulunuyormuş da uzun yol şoförü konusunda İngiltere’de sıkıntı yaşanıyormuş; Brexit yüzünden… Avrupa’dan kopunca Polonyalı şoförlere “Git” demişlerdi ya, işte o yüzden…

Almanya ve ABD’de benzin de şoför de varmış…

Cumhurbaşkanı durup dururken böyle bir şeyi neden söyledi, anlayamadım.

Muhalefeti eleştirirken de birden bire şu cümleyi kurdu Cumhurbaşkanı Erdoğan:

“Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz.”

Anlamadım, muhalefet partileri ülke yönetimine talip olmayacaklar da ne yapacaklar?

Partiler, seçimlerde yüzde 1’in altında oy alanları bile iktidar olmak için siyaset yaparlar. Demokrasilerde iktidarlar sürekli değişir, bugün iktidar olan muhalefete düşer, muhalefet de iktidar olur. Bu sebeple, her parti -iktidarda olan da muhalefet yapan da- vatandaş karşısına çıkar ve yönetimi oylarıyla kendilerine verirlerse iktidarlarında neler yapacaklarını onlarla paylaşırlar.

Gerçek buyken ve bunu en iyi bilecek kişilerin başında hayatının 50 yılını siyasi hayat içerisinde geçirmiş Tayyip Erdoğan geldiği halde, onun muhalefete dönüp “Yönetime talip olduğunuzu söylemeyin” demesini anlamak mümkün mü?

Ben anlamadım.

Ne söylediğini anlamadıklarım arasına en son CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı. 

Onun dediği de şu: 

“18 Ekim Pazartesi itibariyle bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. ‘Emir almıştım’ diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı her ne yaptırılıyorsa, pazartesi itibariyle durun.” 

Kılıçdaroğlu bu sözleri çalışma odasında çektiği memurlara yönelik bir konuşma videosunda sarf etti.

Devlette bir gün bile görev almış olanlar yasalara aykırı emir ve talimatlara uymamaları gerektiğini bilir.

Hatırlatmak için bilineni tekrarlamakta yarar vardır da, neden “18 Ekim Pazartesi gününden itibaren” diye bir başlangıç tarihi belirlemiş CHP lideri, işte bunu anlayamadım.

Konuyu soruşturduğumda, bir dostum, “Çok akıllıca ve stratejik bir açıklama” dedi. Ona göre, son 20 yıl içerisinde devletin çeşitli birimlerinde görev almış insanlara çıkış kapısı göstermek için böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymuş Kılıçdaroğlu.

“Göreceksin bak” dedi o dost, “AK Parti daha önce başka hiçbir şeye vermedikleri kadar sert bir tepkiyle bu açıklamaya karşı çıkacak.”

Emin olun, dostumun neden böyle düşündüğünü de anlamamıştım.

Ancak beklediği gibi gelişti olay; AK Parti’den kamuoyunun ismini bildiği yönetim kademesinden ne kadar insan varsa hepsi, hemen hemen aynı cümlelerle, Kılıçdaroğlu’na o açıklaması yüzünden tepki verdi.

Hem de ne tepki…

Tepkileri Hürriyet’in özetinden aktarayım:

“Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter’dan yaptığı paylaşıma AK Parti’den peş peşe tepkiler geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Ömer Çelik, ‘Tehditlerle kamu düzenine etki etmeye çalışmak ancak bir ‘paralel devlet’ arayışıdır. Bu tamamen gayrı meşrudur’ ifadelerini kullanırken, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal ise ‘Kimi tehdit ettiğine dikkat et. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şerefli bürokratlarından elini çek’ ifadelerini kullandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, ‘Beceriksizliğini ve yetersizliğini sarhoş narasıyla kapatmaya çalışan Kılıçdaroğlu, ‘Heyyt!’ demiş. Çok korktuk(!). Hesabı yol arkadaşların PKK’nın siyasi taşeronuna mı yoksa FETÖ’ye mi sordurursun’ tepkisinde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun üst perdeden tehdit ettiğini vurgulayan AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş ise, ‘Hiç kimsenin bu insanlara, bu memur kardeşlerimize öyle parmak sallayarak tehdit hakkı da yoktur, haddi de değildir’ dedi.”

Her devlet memurunun zaten bildiği ve uymak zorunda olduğu bir gerçeği hatırlatmak için söylenmiş bir söze bu şiddette karşılık verilmesini de anlamadım.

[AK Parti genel başkanvekili Numan Kurtulmuş’un bir başka açıklamasına da gözüm takıldı. Okuyalım: “Bugün bütün kamuoyu anketlerinde AK Parti açık ara birinci partidir ve bütün yaş gruplarında birinci partidir. Bu başarılarımızın arkasında siyasi tecrübelerimiz var. Bu başarının arkasında gerçekten fedakarca çalışmanın yeri var.” Açıklamanın kaç yılına ait olduğunu öğrenmek için Google’da dolaştım. Yeniymiş, dün söylenmiş. Kamuoyu yoklamalarında AK Parti çoktandır birinci parti değil oysa. Hangi ‘başarı’dan söz ediyor diye de düşünmeden edemedim. AK Parti’nin başarılı dönemleri çok gerilerde kaldı da.]

Burada her gün genellikle ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelerden ne anladığımı yazıyorum; bugün ise son zamanlarda söylenmiş sözlerden anlamakta zorlandıklarımı yazmak zorunda kaldım.

Yaşıma verile.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz