Süleyman Karagülle’ye dair… Bir sistem arayışının kısa hikayesi…(7)

0
Latest posts by Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu (see all)

Nasıl bir seçim sistemi? Önemli konulardan biri de bu olsa gerek. Mevcut demokrasilerde belirli periyotlarla seçim yapılıyor. Yani bugün tasvip ettiğiniz bir kişi ya da partiyi yarın değiştirmek isterseniz dört yıl beklemeniz gerekiyor. Acaba daha dinamik bir seçim sistemi mümkün mü? Hz. Peygamber’in vefatından sonra halifeler biat usulü ile seçilmişlerdi. Şu soru beni bir zaman meşgul etmişti: “Nasıl yani, Medine’de ve diğer beldelerde yaşayan herkes gelip, diyelim, Hz. Ömer’e muvafakatini mi bildirmişti?” Bu biraz zor görünüyor. Sanırım kabileler ve diğer topluluklar temsilcilerini belirliyordu önce. Temsilciler de gelip seçim için reylerini belli ediyorlardı.

Dinamik seçim usulünü bir üniversite üzerinden örneklemeye çalışalım. Diyelim ki üniversitenin rektörü seçimle belirlenecek. Üniversitede beş Fakülte ve on bölüm bulunduğunu düşünelim. Bölümdeki üyeler kendilerini temsil etmek üzere Bölüm Başkanı olarak bir isim üzerinde anlaşmış olsunlar. Zaman içerisinde her üye temsilcisini her an değiştirme hakkına sahip olsun. Günümüzde bilgisayarlarla bu değişiklikleri kolayca izlemek mümkün. Eğer mevcut bölüm başkanı önceden tesbit edilmiş belli bir oranın altına düşerek temsil kabiliyetini kaybederse yerine yenisini yine temsil usulüyle eskisinin dönemi bitmeden hemen belirlemek gerekeceği açıktır. Bu usulün fakülte dekanını ve nihayet rektörü belirlemek için de kullanılabileceği izahtan varestedir. Böylece yanlış yapmakta olan bölüm başkanı, dekan ya da rektörün anında değiştirilmesi mümkün hale gelmektedir. Buna gelin dinamik seçim sistemi diyelim.

Burada açıklamaya çalıştığımız yöntemin her türlü meclisin belirlenmesinde de kullanılması mümkündür. Dolayısıyla temsilciliğin, fonksiyonunu icra etmek için uzun süre beklemesinin önüne geçilmiş olmaktadır. Seçimlerin bazılarında ittifak şartı getirilebilir. Bunların hangi hususlarda nasıl tespit edileceği de sistemin kendi mantığı içinde tayine muhtaçtır.

Daha önce de söylemiştim, burada Akevlerde oluşturulan sistemin bütün detaylarını anlatmam imkânsız. Ancak bazı ilginç hususları ele alabilme şansımız var. Bunlardan biri de Tevbe suresi 60’ıncı ayetin tefsirinde dile getirilen hususlardır. Burada paranın nasıl tedavüle çıkarılacağı, vergi nispetlerinin nasıl anlaşılacağı, vergilerin nasıl toplanacağı ve nasıl ve kimlere harcanacağı gibi hususlar üzerinde duruluyor. Hep söyleme ihtiyacı duyuyorum: Yeni bir sistem iddianız varsa hiçbir konuyu atlama lüksünüz yoktur. Her konuyu o sistem içinde ele almalısınız ve bütünlüğü bozmamalısınız, tutarlılığı göz ardı etmemelisiniz. İşte bunlar için size bir bağlantı…

İlginç konulardan biri de günümüzde insanoğlunun gözünü bürüyen hırstır. Karagülle Tekasür suresinin tefsirinde buna şöyle bir açıklama getirmeye çalışıyor:

“(Tekasür suresi bize diyor ki) ‘Siz mezara varıncaya kadar çokluk yarışı içindesiniz. Ben çok bileyim, herkesi geçeyim. Ben çok sevileyim, herkesten fazla sevenim olsun. Benim çok malım olsun, zengin olayım. Benim makamım yüce olsun, herkes benden korksun gibi çokluk yarışı içindesiniz.’ İnsanlar Allah rızası için çalışırlarsa sorunları yoktur. Kimileri ise çokluk yarışı içindedirler, sıkıntılı günler yaşarlar. Oysa müminlerin tek derdi vardır, o da Allah’ın rızası.”

Bugünlerde çeşitli alanlarda köpürtülen sayılara bakınca insan bu surenin hikmetini daha da iyi kavramak zorunda hissediyor kendisini.

Burada Muhammed Esed’i hatırlamamak mümkün mü? Kur’an Mesajı adlı meal tefsir çalışmasında şöyle bir anısı anlatılıyor:

“1926 yılının sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede etti. Duyduğu sarsıntıyla bunu yanındaki eşi Elsa’ya açtı. Elsa şaşkınlıkla “bir cehennem azabı çekiyorlar sanki… Acaba kendileri bunun farkındalar mı?” cevabıyla onu tasdik etti. Esed bu acıları ve ızdırabları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar./ Eve döndüklerinde masada açık kalmış Mushaf’ı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekâsür suresine ilişti. Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü: ‘Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır; ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar… ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı… İnsanların boyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları…’”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz