- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
İbn Rüşd ile Gazzali arasındaki yapısal tartışmayı bilirsiniz. İbn Rüşd felsefeyi de dinle bir tutarak farklı bir yaklaşım gösterirken, Gazzali tamamen dinin yani vahyin önemsenmesi gerektiğini vurgular ve Tehafütü’l Felasife adlı eserinde Aristo felsefesini tenkit eder.
Gazzali’nin eleştirdiği Kuran’a ve ayetlere akılcı yaklaşımda bulunulmasıdır.
Gazzali’yi kutsayanlar onun eserleriyle İslam’ı anlamaya çalışan kişiler, Gazzali’nin ruhsal bunalım yaşadığını ve bu olaydan sonra tasavvufa yöneldiğini de pek bilmezler. Onlar için Gazzali’nin felsefeyi eleştirmesi ve akıl ile yönlenmeden ziyade ‘sezgi’ ile yönlenmeyi temel alması önemli.
Bunun nedeni de sezginin mistik olması ve ruhu yani psikolojiyi önemsemesi. Bir bakıma Müslümanların İslam’ı duygulara hitap eder bulması gibi bir durum. Ve doğal olarak duyu, sezgi ve bağlanma, tarikat ve vecd.
1085’de Gazzali Nizamülmülk’ün yanına gelir.
Nizamülmülk Büyük Selçuklu Devleti’nin önemli ve meşhur veziri. Gazzali bu görüşmede dikkatleri üzerine çeker ve Nizamiye Medresesi’nin Baş Müderrisi olur. Bugünün deyimiyle fakültenin dekanlığına getirilir.
Nizamiye Medresesi’nde eğitim gören iki kişi daha vardır: Ömer hayyam ve Hasan Sabbah.
Ömer Hayyam, Astronomi ve matematik alimi. Cebir isimli eserinde üçüncü dereceden denklemleri çözerken ‘şey’ kelimesini kullanmış ve sonraları bu şey İspanyolcaya ‘Xay’ olarak geçmiş ve sonra da matematikte kullanılan ‘x’ olmuş. Paskal Üçgeni de aslında onun tarafından bulunmuştur.
Hasan Sabbah’ı zaten biliyorsunuz. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra ‘Haşhaşiler’ konuları gündem olduğunda isminden çok söz edildi. Fedai tarikatının kurucusu ve lideri. Anlayacağınız illegal yollarla yönetim üzerinde hak sahibi olma gibi bir emeli olan kişi.
Bu kadar bilgiden sonra bunların Başkan Erdoğan’la ne ilgisi var diyorsunuz, biliyorum.
İlgisi şu, insanlar ve yöneticiler konusu sadece bugünün konusu değil. Tarih boyunca ülkeleri ve halkları yönetenler bu birikimi kullanarak ayakta durmuşlar.
Bugün de iktidarda olan Ak Parti ve Başkan Erdoğan bu birikimden çok fazla yararlanıyor.
Başkan Erdoğan’ın çevresinde olan sosyal psikoloji ve tarih uzmanları olayları nasıl idare edeceği ve nasıl hamleler yapması gerektiği hususunda kendisine bilgi sunuyorlar.
Anlayacağınız Başkan Erdoğan’ın çevresinde olup ona en iyi ve faydalı bilgiyi verenler tarihçiler ve sosyal psikologlar.
Tarih boyunca halklar yönetilirken korku en temel duygu olmuş. Bütün devletler korkuyla halklarını bir arada tutmuşlar. Kimi zaman başka ülkelere karşı korku besletmişler, kimi zaman da kendi zorbalıkları ile korku salmışlar.
Yöneticiler ülke yönetimini bırakmak istemezler. Zaten bu yüzden Muaviye halifeliği saltanata çevirmiştir ya.
Ak parti ve Başkan Erdoğan da bırakmak istemeyecek bu da normal. Normal yönetici psikolojisi yani. Ama Saltanatla Yönetim yok. Hadi getirilse desek Başkan Erdoğan’ın yönetime geçmek isteyen oğlu yok. Damadı da görevi bıraktı.
Geriye tek yol kalıyor.
Savaş olması.
Hazır Rusya Kazakistan’a girmiş, güneyde şii-sünni ateşi de var.
Başkan Erdoğan savaş çıkarmayı göze alır mı?
Göze alamaz gibi geliyor bana.
Savaş dediğimiz öyle ha demeyle çıkıp, ha demeyle bitmez. Bitemez de. Tarihçi ve sosyal psikolog danışmanlar da bunu biliyorlar.
Savaş dediğimiz şey darbe kalkışmasına da benzemez öyle 250 şehitle bitecek bir durum değil. Bir de bunun savaş sonrası mahkemeleri var.
Bazı arkadaşlar diyorlar ki, yönetimden gitmemek için savaş bile çıkarırlar.
Arkadaşlar savaş dendiği anda başka ülkeler işine içine girer ve orada keyfi şekilde hukuku eğip bükemezsiniz.
Uluslararası savaş mahkemeleri var…
Ben göze alamaz diyorum.
Ya siz?
Sevgi ve Bilgiyle kalın
Iyide sinan bey tabi ki haklisiniz savas parayla yapilir o lmaz fakat birhileyle secimi yaptirmazlar mesala ohl gibi