Tek adam tartışmalarını değerlendirdi.. Size göre kaç olması lazım? 2, 3, 5, 10

0

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türk Parlamenterler Birliği tarafından Filizli Köşk’te düzenlenen “Anayasalar ve Siyaset” konulu konferansın soru cevap bölümünde soru üzerine “tek adam” tartışmalarına değindi.

Dünyadaki bütün sistemlerde de bir tek adam bulunduğunu belirten Şentop, “Siyasi partilerde şu anda tek adam dediğimiz şeyden kastettiğimiz, son kararı tek kişinin vermesi meselesidir. Parlamenter sistemde çok adam mı var? ‘Tek adam’ diye itiraz edenlere soruyorum size göre kaç olması lazım? Yani 2, 3, 5, 10… Nedir? Parlamenter sistemde çok adam mı var? Hayır. Parlamenter sistemde eğer klasik parlamenter sistemse başbakan var, cumhurbaşkanı sembolik yetkilere sahip. Kabine var, Bakanlar Kurulu var evet. Ama mesele zaten irade-i külliye cüziye çatışmasında ortaya çıkar. Çatışma yoksa orada bir tahlil yapabilmek, kanaat ortaya koyabilmek mümkün değil.” diye konuştu.

Çatışma olduğunda bir uzlaşma yerine sistemde hep başbakanın dediğinin olduğunu dile getiren Şentop, “Cumhurbaşkanının yetkileri normal olarak sembolik parlamenter sistemde. İki tane olunca zaten çatışma oluyor. Bunları Türkiye daha önceki dönemlerde de yaşadı.” ifadelerini kullandı.

“Bugün parlamentonun yetkilerinin zayıfladığı iddialarını doğru bulmuyorum.” diyen Şentop, bunun hiçbir somut gerekçeye dayanmadığını vurguladı. Muhalefet partilerinin zaman zaman soru önergelerinin cevaplanma oranına yönelik soruları olduğunu anlatan Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyanın her yerinde böyledir, yüzde 100 cevaplama dünyanın hiçbir yerinde yok. Ben başka ülkede de takip ediyorum. Bir kısmı cevaplanmış, herhalde yüzde 65’in üzerinde şu anda cevaplanmış, gerisi cevaplanmamış, devam eden süreçler de var. Bunu soruyorlar, sonra bunun cevabını verirsem bu oranları, ‘Bak sorular cevaplanmıyor.’ diyorlar. Ben de sadece bu dönemi vermiyorum. 26. Dönemi, bundan bir önce parlamenter sistemin olduğu dönemin oranlarını, sayılarını veriyorum, 24. Dönem’in oranlarını ve sayılarını da veriyorum. Mukayese ettiğimizde bu dönem daha fazla oranda cevaplanmış sorular. ‘Başkanlık sistemine geldik soruların cevaplanma oranı düştü.’ diyemez kimse. Yalandır derse. İstatistik benim elimde var. Bunları bütün soru önergelerine veriyorum. Tam aksine başkanlık sistemine geçtikten sonra soruların cevaplandırma oranı da artmış, sayısı da artmış, istatistik böyle.”

Soru önergelerine verilen yanıtların içeriğine ilişkin de eleştiriler geldiğine değinen Şentop, “Sen istediğin gibi soru sorabilirsin, cevap veren de istediği gibi cevap verebilir. Vermezse ne yapacağız? Sen istediğin soruyu sorabiliyorsan, cevap veren de istediği gibi cevap verebiliyor. Bununla ilgili zorlayıcı bir mekanizma yok.” dedi.

İki sistem arasındaki tek farkın gensorunun verilememesi olduğunu anlatan Şentop, “Gensorunun olmamasının sebebi de sistemin mantığı gereği. Gensoru nerede var? Güvenoyu olan bir sistemde gensoru olabilir.” ifadelerini kullandı.

“1 Numaralı Kanun’un Yassıada Mahkemesi kuran hükmünü yürürlükten kaldırdık”

“Darbeyi bu kadar alkışlayan, Yassıada’yı onaylayan bir akademisyen grubu dünyada olmuş mudur?” sorusu üzerine de Şentop, akademisyenler grubunun da toplumun diğer kesimlerinden farklı bir grup olduğunu düşünmediğini dile getirdi.

Darbeyi her meslek grubundan destekleyenler olduğuna değinen Şentop, şöyle devam etti: “Biz Yassıada’da ‘mahkeme’, sözde mahkemeyi kaldırdık. Bir düzenleme yaptık, kanun düzenlemesi. Bir kanunla kuruldu. 1 Numaralı Kanun, 1960 darbesinden sonra çıkartılan. Bu kanun içerisinde Yassıada’da bir mahkeme kurulmasıyla ilgili hüküm de vardı. Biz 1 Numaralı Kanun’un Yassıada Mahkemesi kuran hükmünü yürürlükten kaldırdık. Onun yürürlük tarihini de bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih, 1960 yılı tarihini verdik. O tarihten geçerli olmak üzere. Dolayısıyla Yassıada’daki mahkeme hukuk aleminde yok haline gelmiştir ve onun vermiş olduğu bütün kararlar, yaptığı bütün işlemler de böylece hukuken geçersiz hale gelmiştir.”

15 Temmuz’da benzer bir olay yaşanmadığını, halkın darbeye karşı direndiğini hatırlatan Şentop, o günlerde darbeye karşı olanların sayısı az olsa da seslerinin çok çıktığını, Menderes’e destek verenlerin ise sayıları fazla olsa da seslerinin az çıktığını anlattı.

Şentop, “Millet iradesine sahip çıkanların cesaretinin daha fazla olması lazım. Meşruiyeti savunanlar her zaman daha fazla cesur olmalıdır. Bu biraz da toplumsal psikolojiyle ilgili bir şey. Zamana ihtiyaç var demek ki. Ama 15 Temmuz’da milletimiz, bütün toplumsal kesimlerle beraber, akademisyenler de dahil olmak üzere çoğunluk itibarıyla bunu başarabildiler. Ben en büyük teminatın da bu olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Yeni anayasayla beraber, hükümet sistemiyle beraber oluşturulan yeni yapıyı anayasa içerisindeki diğer bölümlerle bütünleştirmek, yeni anayasa tartışmasının önümüzdeki gündemi, Türkiye’nin birkaç yıl bu olacaktır.” dedi.

61 Anayasası’nı sürücü kursu aracına benzetti

Türkiye’de anayasa tartışmalarının tarihinin çok eskiye dayandığını söyledi. İlk anayasa tartışmalarının olduğu 1875’ten bugüne yaşananlara örnekler veren Şentop, bugün de tartışmaların sürdüğünü ifade etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni bir anayasa yapılması teklifinin ardından MHP ve AK Parti’nin hazırladıkları taslakların muhtemelen birleştirileceğini belirten Şentop, diğer partilerde de çalışmalar olduğunu söyledi.

Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı olan siyasi partilerin “güçlendirilmiş” veya “iyileştirilmiş” parlamenter sistem önerisinde bulunduğunu hatırlatan Mustafa Şentop, “Bu hükümet sistemi tartışması şüphesiz ki siyasi tartışmadır ama bir taraftan da baktığımızda anayasa tartışmasıdır, adı konulmamış bir anayasa tartışmasıdır. Çünkü bir hükümet sistemi değişikliği yapabilmek için anayasayı değiştirmek lazım ve anayasanın da en önemli kısmını değiştirmek demektir, hükümet sistemini değiştirmek. Bunu yapabilmek bir anayasa değişikliği yapmakla mümkündür.” diye konuştu.

İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya’dan anayasa çalışmalarından örnekler veren Şentop, “2. Dünya Savaşı’nın galipleri, 2. Dünya Savaşı’nın mağluplarının anayasalarını bizzat yapmışlardır. İtalya anayasasını yaparken 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan işgal kuvvetleri bizzat buna nezaret etmiştir ve onların denetiminde bir anayasa yapılmıştır. İtalya hala o anayasayla yönetiliyor.” bilgisinin verdi.

TBMM Başkanı Şentop, 1945 sonrası dünya düzeninin 2. Dünya Savaşı’nın galiplerinin kurduğu düzen olduğunu anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Birleşmiş Milletler’deki 5 daimi üye, savaşın galipleridir. İngiltere, Fransa, ABD, Çin ve Rusya. Cumhurbaşkanı’mızın, ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ tabiri, ifadesi, mottosu işte o düzenin artık değiştiğini ifade ediyor. 2. Dünya Savaşı sonrası şartlarda kurulmuş bir düzen var. O düzen aslında çöktü şu anda ama yerine yeni bir şey kurabilecek bir dünya dengeler düzeni, güç düzeni henüz çıkmadı ortaya. Ama eskisi de şu anda devam ediyor. Süleyman aleyhisselamın asası gibi. Vefat ettiği halde asaya dayanarak durduğu için ayakta duruyor. Onun öldüğünü anlamamış insanlar ama kurt yavaş yavaş asayı kemirdikten sonra kırılınca asa, düşmüş, böylece öldüğünü anlamışlar. İşte şu andaki dünya düzeni de öyle. Aslında öldü, paradigma çöktü ama fiziken düştüğünü görmediğimiz için henüz biz ona hükmetmiyoruz. Ama zamana doğru da dünya gidiyor.”

“Tayyip Erdoğan istiyor diye bir hükümet sistemi değişikliği yapılmadı”

Türkiye’nin de 1960 darbesinin ardından 2. Dünya Savaşı sonrası mağluplarının statüsüne geçirildiğini vurgulayan Şentop, hep “Kim kazanırsa kazansın bizim çocuklar yönetsin.” anlayışı olduğunu dile getirdi. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye’deki “Başkanlık” sistemine birkaç gün içerisinde, birkaç kişi tarafından düşünülerek karar verilmediğinin altını çizerek, şunları kaydetti:

“Tayyip Erdoğan istiyor diye bir hükümet sistemi değişikliği yapılmadı. Tayyip Erdoğan bunu il başkanıyken istemiş daha. ‘Ben kazanırım.’ düşüncesiyle istemiş değil o zaman. Yine 2002’de kazanmış ve büyük bir çoğunlukla kazanmışken de istemiş. Bu mesele sistemik bir meseledir. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın veya birkaç kişinin arzu ettiği, ‘Bugünden itibaren iyi olur.’ dediği bir mesele değil. Türkiye’deki 1961 Anayasası’yla kurulan sistemin tasfiyesi için gerekli bir husus hükümet sistemi değişikliği.”

1961 Anayasası’yla kurulan ikili sistemi sürücü eğitiminde sağda aracı kumanda etme mekanizmaları bulunan araca benzeten Şentop, şöyle devam etti:

“Seçim oluyor, bunu bilmiyoruz daha 1961 Anayasası’nda, 1965’e doğru kafalar netleşiyor. Seçim kazanıyorsun, geliyorsun, kapıyı açıyorlar, arabaya oturuyorsun. Başlıyorsun aracı kullandığını düşünüyorsun. Gaza basıyorsun araba gitmiyor. Ne oluyor? Yandaki frenliyor. Vitesi değiştiriyorsun, yandaki müdahale ediyor. Sonra anlıyorsun ki eğer sen belli bir yol üzerinde gidiyorsan yandaki karışmıyor, ama kendine göre yol seçmeye başladığında, sürati değiştirmeye başladığında sağ taraftaki müdahale ediyor. Sistem bu. Bu sistem nasıl değişiyor? Süreç içerisinde Cumhurbaşkanı’mız 2002’de iktidara geldikten sonra bundan hoşlanmıyor. Bununla ilgili örnek olaylar var. Sağdaki adamla önce kavga etmeye başlıyor. Sağdaki adam biraz çekinmeye başlıyor. 10 kere basarken frene, 2 kere basmaya başlıyor. Ama bu yetmiyor, kavga büyüyünce kapıyı açıp sağdaki adamı aşağı atıyor. Fakat sorun yine çözülmüyor. Niye? Çünkü sağ tarafta o mekanizma olduğu sürece birileri sağ tarafa oturmak istiyor. Mesela FETÖ’cüler. FETÖ’cüler hiçbir zaman sol tarafa oturup da arabayı kullanmak istemediler. Onların niyeti 1960’lardan itibaren sağ tarafa oturmak. Çünkü esas kontrol eden sağ tarafta. Soldaki bazen iniyor, bazen başkası biniyor ama sağda oturursan inmek yok istediğin kadar oturuyorsun orada. İstediğin kadar esaslı müdahaleyi sağdan yapabiliyorsun. Dolayısıyla sol taraf gibi meşakkatli ve riskli işle uğraşacağına, sağ tarafta oturur işi götürürsün.”

Bu sistemde seçilse bile ülkenin yönetilemediğini dile getiren Şentop, FETÖ’cülerin 1960’lardan itibaren buna göre örgütlendiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Hani soruyorlar ya ‘Poliste var, askerde var, siyasette FETÖ’cüler niye çıkmıyor ortaya?’ Siyasette de mutlaka vardır ama ‘Siyasette var.’ deyince her partide vardır mutlaka ama askerde, poliste, yargıda olduğu gibi değil bu. Niye amaçları o değil. Sol tarafa oturmak değil amaçları, bunların amaçları sağ tarafa oturmak. Dolayısıyla ona göre bir çalışma yürütmüşler. Bu sebeple sağdaki adamı indirmek yetmiyor, sağdaki mekanizmayı sökmek gerekiyor. İşte o mekanizmayı biz bu hükümet sistemi değişikliğiyle söktük. Bunu söktükten sonra artık sağa kim oturursa otursun önemli değil. Arkaya oturan ile sağa oturan arasında hiçbir fark yok artık. Tek bir kumanda yeri sol, aracın.”

Sembolik yetkileri olan parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanından yetkileri artırılmış parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanına, oradan da yetkileri artırılmış halkın seçtiği cumhurbaşkanına bir geçiş olduğunu anlatan Şentop, bunun da siyasi anlamda cumhurbaşkanını güçlendirdiğini dile getirdi.

Vesayetle ilgili tartışmalara da değinen Şentop, şu değerlendirmede bulundu: “Bir siyasetçinin vesayetinden bahsedilebilir mi? Halk seçmiş zaten veya bir partinin vesayetinden söz edilebilir mi? Ona vasi denmez. Vasi, mesela şu çocuğun babasına veli denir, vasi denmez. Vasi dışarıdan bir şey olur. Siyasetin dışından birinin müdahalesine biz vesayet diyoruz. Bir siyasetçinin, ‘O dedi böyle oldu. O dedi yaptınız.’ vesaire. Siyasetçi zaten. Onun görevi bu. Halk bunun için seçmiş onu. Müdahale etsin diye seçmiş. Siyaset yapmak bu. Buna vesayet denmez. Ama bu tür yakıştırmalarla birtakım siyasi söylemler geliştirdiklerini zannedenler bence komik duruma düşüyorlar, ben bunları duyunca gülüyorum.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz