Tek Müslüman ülkesinde huzur yok

1
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Tek Müslüman ülkesinde huzur yok, “Kahrolsun İsrail!”

Eminim herhalde tüm bu olumsuzlukların nedeni İsrail’dir! yoksa neden onca Müslüman ülkesi dururken Müslümanlar hayatları pahasına kendilerini denizlere vurup o “kafir” dedikleri gavur ülkelerine sığınsınlar ki? 

Müslümanlar Müslümandan umut görmeyince “kafir” dedikleri insanların yurtlarına sığınıyor, çünkü Müslüman, Müslüman ülkesinde gelecek görmüyor. Nasıl görsün ki; hak yok, hukuk yok, adalet yok, özgürlük yok hasılı aklınıza insanlık namına ne geliyorsa o yok ve ne hikmet Müslümanın bu konuda hiçbir suçu yok, tüm suç o “kafir”lerin!

Suç neden “Kafir”lerde?

Çünkü yerel işbirlikçilerle birlikte ülkelerini talan ediyorlar!

Peki, o yerel işbirlikçilere neden kızmıyorlar?

İtiraf etmiyorlar, ama onlardan korkuyorlar, çünkü yöneticilerinin hiçbir kural tanımadıklarını, dünyanın en zalim ve zorba insanları olduklarını biliyorlar.

Ama diğer yandan o “kafir” diye bağırdıkları insanlardan korkmuyorlar; neden? Çünkü o “kafir” dedikleri insanların kendilerine bir şey yapmayacaklarını biliyorlar.

Her Müslüman ülkesi koşulsuz orta çağın karanlığını yaşıyor, İslami esaslara göre yönetildiğini söyleyen ülkeler ise daha beter bir karanlığı gark olmuş bulunuyor ve yönetenler yalnızca hükümranlıklarından taviz vermemek için o karanlığı İslam adına sahiplenmekte bir beis görmüyor, hatta yaptıklarını ucundan köşesinden Kuran’ın birtakım ayetlerine dayandırarak Kuran üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor.

Bunlara bakarsak ya İslam’dan kaçmalıyız ya da bunlardan kaçmalıyız ki, tercih onlara kalırsa onlardan kaçacağımıza kesinlikle İslam’dan kaçmalıyız, çünkü önemli olan İslam değil, onların iktidarıdır.

İktidarlarını da İslam adına savunuyorlar, yersen tabii! 

İslam’ın çağdaş anlamda hak, hukuk, adalet ve özgürlüklere kapalı olduğunu söylemek elbette adil değildir, ama bunların sözünü ettiği İslam’da kesinlikle bu özgürlüklerin hiçbiri yoktur ve onlar bu yasaklar sayesinde sözünü ettiğimiz özgürlüklerden yararlanıp iktidarlarını ayakta tutuyorlar.

Ne yazık bu sözünü ettikleri İslam’ın iktidarlarını ayakta tutmanın dışında hiçbir şeye katkısı yoktur; bu İslam’ın üretime, bilime, edebiyata, sanatta, felsefeye ve teknolojiye hiçbir katkısı yoktur ve bu zorbaların çevresinde öyle asalaklar toplanmış ki, bir lokma, bir hırka edebiyatıyla peygamberin yoksulluğu üzerinden dem vuruyor, yoksullardan topladıkları paralarla servet yapmış, günlerini metresleriyle birlikte beş yıldızlı otellerin süit odalarında geçiriyorlar. Öyle çürümüşler ki, ne bu zorba iktidarların yaptıklarına karşı tek söz ediyorlar, ne de diğer yaşanan haksızlık ve hukuksuzluklara karşı tek söz ediyorlar. Bu iktidarlarda onlardan pek memnun olacak ki, bize onları ha bre çağın alimleri diye pazarlamaya çalışıyor. 

Artık ahlaki anlamda dip yapmış bir Müslüman prototipi var karşımızda, güç buldu mu “müşriklere ölüm” diye bağıran, zora geldi mi “senin dinin sana benim dinim bana” diye tabanları yağlayan ve yaptığı ahlaksızlıkta en ufak bir beis görmeyen, bulmayan; daha kötüsü yaptığını da gördüğünü de bir şekilde Kuran’ın bazı ayetlerine dayayan sefil bir Müslüman prototipi var karşımızda.

Müslüman dediğimiz şu Müslüman ülkelerine bir bakar mısınız; yaptıkları camidir, cezaevidir, adliyedir, saraydır ve o saraydakilerin her söylediğini gözleri kapalı kabul edecek nesilleri yetiştirecek din temelli okullardır. Artık sağır sultanda, kör sultanda biliyor ki adliye ve cezaevlerini yapan iktidarlar haksız ve zalim iktidarlarının güvenliğini sağlamak için yapıyorlar; buna cami ve din temelli okullarını ilave etmeleri ise uyanma ihtimali olan halkların “güzellik” uykularına devam etmeleri içindir. O görkemli sarayları ise pek tabii olarak bir yandan bize kudretlerini göstermek ve diğer yandan iktidarlarının keyfini çıkarmak içindir. 

Oysa o paralarla adliye sarayları, cezaevleri ve cami yapacaklarına ürettim ve istihdama yönelseler bu insanlar onlara şükretmek için kendileri cami yapıp içine doluşacak ve onları başlarında tutmak için de yine kendileri saraylar yapıp onları içine koyacaklar. Ancak ne var ki, onlar mutlak bir iktidarın sahibi olarak her şeyin sahibi olmak istiyorlar ve istek sonsuz bir iktidar olunca diğer bir şeye ne zaman ne de imkan kalıyor. Bu iktidarlar bu sebeple yurttaşlarına güvenmiyor, onların geleceğine yatırım yapmak yerine kendi iktidarlarının geleceğine yatırım yapıyor ve bunu da pek tabii olarak kendilerini koruyacağına inandıkları cami, cezaevi, adliye ve din temelli okulların sayılarını artırmakta buluyorlar. 

Dikkat edin bu tür Müslümanların ahlaki normlarının temelinde her şeyin Allah rızası için yapıldığı sözü vardır, hiçbirinde insanlık namına, karakter namına veya dürüstlük namına bir şey yoktur, çünkü iş ahlak ve dürüstlüğe çıktığında karakter ortaya çıkmaktadır ve karakter sahibi insanların onların keyfiyetlerine gözünü kapatmayacağını bilmektedirler. Bu nedenle, onların tezgahından geçmiş Müslümanların yaptıkları iyiliklerin de kötülüklerinde temelinde kendilerine insan olarak vazife çıkarmak yoktur, hep “dinimin gerektirdiği” şeklinde ezbere çıkmış kör bir savunma vardır. 

Cihatçı gruplar

Artık dine göre ne kadar yaşıyorlarsa onun gereğini de o kadar yerine getiriyorlar, daha doğrusu sorumluklarını Allah’a atıp işlerine nasıl geliyorsa öyle davranıyorlar ve ne hikmet yaptıklarını da bir şekilde dine dayıyor, kendilerini -Kuran’daki herhangi bir vurguya esas- aklamanın yolunu buluyorlar.

Artık bu beyni uyuşturulmuş Müslümana insan olarak etik değerlerin yeni baştan öğretilmesi gerek; (elbette bunun farkında olanları tenzih ederek söylüyorum) bir şeyi haram olduğu için değil, öncelikle hakkı olmadığı için yapmaktan sakınmasının doğru olduğunun öğretilmesi gerek; sevap olduğu için değil, insan olduğu, insani olduğu için yapması gerektiğinin öğretilmesi gerek; kısacası yapması gereken ne varsa onu Allah rızası veya korkusundan önce insan olduğu için yapmasının gerektiği öğretilmesi gerek. Zira Allah’ın kimsenin iyiliğine, dürüstlüğüne, cesaretine, fedakarlığına, ferasetine veya hak-hukuk gözettirliğine ihtiyacı yoktur, ama yanı başında adamın vardır.  

Müslümanın devlet geleneği Müslümana din üzerinden akın kara ve karanında ak olduğunu öğretmiştir; Hz. Muhammed zehirlenme şüphesiyle ölürken, cenazesi üç gün yerde kalırken, Ebubekir dalavereyle halife olurken, Osman linç edilirken, Ömer hançerlenerek öldürülürken, Aişe, Ali’ye savaş açarken, Ali suikastla öldürülürken (…) tüm bunların yaşandığı döneme “Asr-ı sadet” dönemi diye belletmiştir. Hadi diyelim o bir geçiş dönemiydi, ya sonrasında ne var? Meşruiyetini kendi savlarından alan bir çapul devleti ve gerisi çapul yoluyla zenginleşme ve zenginleşmeyle birlikte gelen çürüme.

Diğer yandan, bu “Asr-ı sadet” döneminden sonra İslam halkın dini olmaktan çıkmış, devlet dini olmuştur.  Yine herhalde kendimize itiraf edeceğimiz tek şey şudur; İslam tüm o karmaşaya rağmen bir tek o geçiş döneminde halkın diniydi, devletleşme onu halktan aldı, devletin dini yaptı. Ve o günden bu yana muteber Müslüman devletin nezdinde devletin dinine tabi olan oldu. Karşı çıkanlar ise bir şekilde din dışı ilan edildi ve onlara halkın itibar edeceği bir suç icat edilerek saf dışı bırakıldı. 

Ama bu arada kurumlarıyla birlikte ortaya aksiyoner bir devlet teşekkülü çıkmıştı -ki bu devlet Arapların hiçbir zaman sahip olmadıkları bir şeydi- komşu halklara huzur vermese de -ki güçlü olduğu dönemler komşu ülkelere hiç huzur vermedi- en azından kendi halkına düzen, dirlik ve zenginlik getirdi.  

Eskiden bu dindarların iktidar olduğu ülkelerden huzur kaçardı, şimdi bu dindarlar varlık gösterdi mi huzur açıyor, yerini bir belirsizlik ve güvensizliğe terk ediyor. Bugün bir Müslüman ülkesi yoktur ki yöneticilerinin yarattığı vahşet yüzünden nüfusunun yarısını dış ülkelere göç ettirmiş olsun; kaldı ki yol olsa veya yol bulunsa geride kalanlarda gidecektir. Ama bu hiçbir zaman ülke yöneticilerin umurunda olmamıştır ve iktidarları zarar görmediği müddetçe de bunu umursayacakları yoktur.

Bugün Müslümanın iktidar olduğu ülkeden huzur kaçıyor ve nüfusun yarısı onların gelişine karşı çıksa da diğer yarısı gelişlerini coşkuyla karşılıyor ama çok geçmeden onlarda destek verdiklerine pişman oluyor; ancak artık iş işten geçiyor, çünkü geldikleri an ne olduğunu biliyor olacaklar ki, ilk işleri iktidarlarını askeri anlamda ikame etmek oluyor. Sonrasını ise zaten biliyorsunuz. 

Müslüman uzun bir zamandır bilime ve modernleşmeye arkasını dönmüş bulunuyor, ilerleme adına ne varsa onu “kafir” dediği insanların ahlaki değerleri üzerinden alıyor; artık gelişme ve modernleşmenin ahlaki değerlerle ilişkisi her ne ise, onlar buna bir şekilde sebep buluyor, bulmuyorsa da siyasetçileri sağ olsun, uyku halindeki halkı uyku durumunda tutmak için bir yolunu buluyor, çünkü yol bulmamanın başlarını ağrıtacağını biliyorlar.

Bu din -diğer dinler gibi- devlet dinine dönüştüğünden bu yana ters yüz edilmiştir, bütün yaşamını yoksulluk içinde geçiren yoksullara durumlarının bir kader olmadığını anlatması gerekirken, kader olduğunu ve buna şükretmeleri gerektiği söylüyor. Muhalefette olduklarında da tam tersini konuştuklarını biliyorsunuz. Ancak iktidar oldular mı durum değişiyor, insanlara verilenle yetinmenin ve kanaat getirerek şükretmenin ibadet olduğunu söylemeye başlıyorlar. Anlayacağınız bunlar muhalefetteyken iktidarları kafirlikle suçluyorlar, ama kendileri iktidar oldu mu, kafirlik edebiyatı bitiyor, bu seferde halka bir şey vermemek, her şeyi kendilerine almak için işi şükretme edebiyatına döküyorlar. Kısacası iktidar olmadan önce insanlara kendilerini iktidar yapmalarına karşın yeryüzü cennetini vadediyorlar ve iktidar olduktan sonra kendilerine devletin olanaklarıyla o cenneti inşa ederken, insanlara da yaptıklarının mükafatı olarak öbür dünyanın cennetini beklemelerini söylüyorlar. 

Hani siz gelince her yer cennet olacaktı? 

Bunların anlattığı din yoksulların dini değildir, bu din zalimlerin yoksul insanların kendilerine itaat ve zorba yönetimlerine biat etmelerini sağlamak için kendi uydurdukları bir dindir; referansları İslam olsa da amacın ne İslam’la ne de insanla bir ilgisi yoktur; bir tek amaç vardır, o da ele geçirdikleri iktidara mütemadiyen sahip kalmaktır.

Bu Müslümanların insanlığa verecekleri hiçbir şey yoktur; ağızlarından düşürmedikleri “Allah, kitap, din, iman tümü bizleri kandırmak içindir. Bunların kitabında gerçek anlamda hak, hukuk, adalet veya özgürlükler yoktur, bunların özgürlükleri veya kutsiyetleri dillerinden düşürmemelerinin nedeni onların çoğunluğun tükenmez özlemi oluşlarından ötürüdür. Kısacası bunların insanlığa verecek hiçbir şeyleri yoktur, din adına söyledikleri ne varsa, hepsi din üzerinden iktidarı ele geçirme amacı içindir.  

Bunlar dini neden kullanıyor?

Çünkü -her dinde olduğu gibi- dini sözler farklı soyutlanmaya ve amaca esas bir ifadeye kavuşturulmaya açıktır. Ancak şunu açık bir şekilde ifade etmeliyim ki, insanlara rızaları hilafına bir fikir veya düşünce dayatmak ne kadar insani değil ise, bir din veya o dinin buyruklarını dayatmakta insani değildir, dinin bunu böyle emrediyor olmasının inanmış muhatabı dışında kimseye karşı bir hükmü yoktur. Kaldı ki o dini buyrukların kendisine karşı hükmü de onun dinden ne anladığına göredir. Dolayısıyla bir dindarın “dinim bunu bu şekilde emrediyor” diye kimseye bir şey dayatmaya hakkı yoktur, bunu yapan dindar değildir, ya dinden anladığı üzere kendi amacını çıkaran bir uyanık veya ahmaktır ya bu söylemden bir fiil yarar devşiren bir zorbadır ya da öylesi bir zorba tarafından bunu bu şekilde yapması durumunda öte tarafın mükafatlarıyla ödüllendirileceğine inandırılmış bir ahmaktır. Geriye kişinin alacağı ödüle karşın imanını satması kalıyor ki, hem en kötüsü budur ve hem de -ne yazık- çoğunluğu bu kategorinin içindedir.

1 Yorum

  1. Ibrahim bey øncelikle bayraminiz kutlu olsun bu gunki yazinizi cok begeniyle okudum cok begendim eksigi var fazlasi yok bu gun bayram namazina gittim imam cikti hutbeye veryansin etti israile geldik ahlaka itate cemaat zaten kafasinda tek bir soru isareti yok tabi ben kendi kendime biraz da su dogu turkistandan søz etsen dedim gectim bunlari neden sunu demezler arkadas bir dunyada yasayoruz ki kurtlar sofrasi sen ilim yani dunyevi ilim ve teknolejiden geri kalirsan bøyle bagirip cagirman bos birde anlamadigim danimarkada yasayan insanlar gavurun verdigi parayla geciniyor amma erdogana asiki hic eksilmiyor tabi hak hukuk yasa bilgisi sifir insanlar tek anladiklari siddet ve ithat bu kafalar ne gelecege evlat yetistirir nede duze cikar karsi fikire tahammul yok iste buda beni endiseye sefkediyor her isi allaha havale tedbir yok oysa uhutta alinan tedbire uymayinca yenilgiyi tattilar oysa hz peygamber tedbirini almadan ise girismezdi

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz