Turizm ve Yerel Yönetimler

0
Patara antik kenti Likya Birliği meclis binası..
Latest posts by Harun Taha (see all)

Son bir ay içerisinde yolum iki defa ülkemiz gözde sahil ilçelerinden Fethiye’ye düştü. Bunun için şanslı olduğumun farkındayım. Muhteşem koyları ve berrak denizi ile insanın yaşam zevkini tazeleyen bir diyar.

Benim için ayrı bir önemi de burada çok değerli dostlarımız, akrabalarımızın olması… Anne babalarımızın çocukluğundan başlayarak bizlerin çocuklarının geleceğine uzanan sohbet eşliğinde bir akşam yemeği bugünün dünyasında bir terapi sayılabilir.

Fethiye kadar beğendiğim ve sevdiğim bir başka diyar, ülkemiz sınırları dışında ama yine bir Akdeniz ülkesi İtalya’nın Amalfi yöresi. Muhteşem koylar ve berrak deniz orada da yemyeşil yamaç ve dağlar ile taçlandırılmış. 

Her iki diyarda yollar dağların eteğinde, biraz da ürkütücü, sahil şeridini takip ederek kıvrıla kıvrıla ilerlemekte. Her an yolunuzu değiştirebilecek bir doğa harikası koy ile karşılaşmanın heyecanı içerisinde ilerlediğiniz yolların yemyeşil doğa örtüsü ile kaplanmış olması yolculuğunuza ayrı bir tat veriyor. 

Fethiye denince haliyle akla ilk gelen eşsiz doğası ile Ölüdeniz Tabiat Parkı. Bizim de ilk durağımız orası oldu. Kumburnu plajında kendinizi pırıl pırıl sulara bırakıp sırt üstü uzanarak yukarı tepelere baktığınızda bir cennette olduğunuzu hissedebilirsiniz. Yamaç paraşütü yapanların havadaki dansları insanoğlunun cesaretinin ve merakının bir delili. 

Uzun girişe rağmen bu bir gezi yazısı değil. Meramım farklı…

Ölüdeniz Tabiat Parkı ve işletmesi geçen sene denize sıfır kurulan yüksek fiyatlı locaları ile gündem olmuş. Gelen tepkiler neticesinde o localar kaldırılmış. İyi de olmuş. Adı üstünde burası bir tabiat parkı ve milli park statüsünde, yani bir turizm şirketinin ya da işletmesinin yüksek bedeller ödeyen müşterilerine ayrıcalık tanıyabileceği bir alan değil! Milli bir servet olarak her vatandaşın belirlenen kurallar ve asgari ücretler dahilinde doğanın eşsiz güzelliğini tatması gereken bir harika. 

Tabii ki, bakım ve idamesinin yapılması da gerekir. Bunun da bir işletme maliyeti olacaktır. Bölge insanı rahatlıkla bu bakım ve idameyi yapabilecek işletmelere sahip. Evet Ölüdeniz bir milli servet ama öncelikli olarak bölge insanına emanet edilmiş bir servet. 

Merkezi yönetiminin belirleyeceği ana ilke ve kurallar dahilinde bu tarz doğal güzelliklerin işletmelerinin yerel yönetimler koordinasyonunda bölge insanının kurduğu iştiraklere emanet edilmesi gerektiğini düşününlerdenim. Böylelikle turizm geliri tabana daha kolay dağılabilir ve turizm bilinci de o ölçüde yaygınlaşabilir. 

Yazımın başında İtalya’daki Amalfi’den bahsetmemin bir sebebi de bu kadar doğal benzerliğe rağmen ciddi bir farklılığın da olması…

Amalfi bölgesi dünyanın en meşhur turizm beldelerinden bir tanesi. Fakat, çok büyük bir alana yayılmış, konuklarını o bölgenin yöresel unsurlarından soyutlayan bir tesis bulamazsınız. Orada mevcut turizm kültürü, olması gerektiği gibi, yöresel unsurlar üzerine kurulmuş. 

Fethiye’de de bölge insanının daha yerel unsurlar üzerine kurulu bir turizm anlayışına ihtiyaç duyduğu izlenimine sahip oldum. 

Peki bu nasıl başarılabilir?

Her mesele coğrafi ve örfi gerçeklere göre farklı çözümlere sahip olabilir. Turizm meselemiz de coğrafi ve örfi gerçeklere göre ele alınmalıdır. Bunun için en temel kaide yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yönetime katılımın olabildiğince yaygınlaştırılması olabilir.

Bu düşüncelerin beynimde yeşermesinin de bir sebebi var…

Fethiye yakınlarında meşhur Patara hem plajı hem de antik kentten kalan kalıntıları ile eşsiz bir yer. Patara antik Likya medeniyetinin önemli liman kentlerinden biri ve Likya birliğinin başkenti. Antik kentte en ilgimi çeken yapı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından restore ettirilen meclis binası oldu. 1600 kişi kapasiteli meclis binası o dönemde şehrin nüfusu düşünüldüğünde doğrudan demokrasiye olanak sağlayan bir yapı olarak canlandı gözümde. Yanılmamışım, ünlü Fransız düşünür Montesquieu’nun 1748 tarihli “Yasaların Ruhu” adlı eserinde Likya’yı mükemmel bir Cumhuriyet örneği olarak gösterdiğini de yine bu gezide öğrendim.

Sözü fazla uzatmayayım. Tarihinde böyle bir mirası olan beldenin hayatında çok önemli yer eden bir konu olan turizm faaliyetlerinin merkezi yönetimin belirleyeceği, olabildiğince geniş, ana ilkeler çerçevesinde yerel yönetimler ve unsurlar tarafından koordine edilmesi ve yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi turizm konusunda da toplumsal bilincin ve sorumluluğun bu yöntemle gerçekleşebileceğine inanıyorum.

Geçmiş Kurban Bayramı’nızı kutlar ve nicelerine kavuşmanızı dilerim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz