“Türkiye Demokrasisinin” yeniden inşası gerekiyor

14

Muhalefet, İstanbul seçimleri sonrası havalarda uçuyor.

“Gel kardeşim elini ver bana”, “Her şey çok güzel olacak” çığlıkları sokaklarda.

İmamoğlu’na oy verenler “zaferi” paylaşıyorlar, çok mutlu ve gelecekten ümitliler.

Hakları elbette.

Herkesi azarlayan bir liderliğin ve siyaset anlayışının, bir avuç imkanla alt edilebilmesi, az bir şey mi? Asla. Çok önemli bir işi başardılar.

“İmamoğlu’na oy veren kitle”, ben artık bu şekilde tanımlayacağım. Ne “CHP seçmeni”, ne İYİ P seçmeni, ne de “Millet İttifakı seçmeni” diyeceğim. “Saadet ve HDP’nin desteklediği Millet ittifakı” da demeyeceğim. Zafer daha geniş bir kitleye ait. “İmamoğlu’na oy veren kitle” başka bir şey. Hepsini kapsıyor, ama hepsinden daha fazla bir şey. İçinde AK P seçmeninin olduğunu, araştırmalar net bir şekilde gösteriyor. Daha? Dahası; komünistler var, ülkücüler var, KHK’lılar var, feministler var, LGTB var, ateist var, Ermeniler var, Rumlar var. Var, var, var…

Bütün renkler var.

Aslında ne güzel değil mi?

Balkanlı olsanız, çok kültürlülüğün ne büyük zenginlik olduğunu anlayabilirdiniz.

Ama; kötü insanlar, toplumun sırtına kene gibi yapışmış insanlar, “tehdit-düşman-terörist” söyleminden geçinen insanlar, bu farklılıklardaki güzellikleri göremezler.

Unutmayalım; “her rengin kendi sesi, kendi düşüncesi ve kendi hakları vardır”.

Bütün bu renk, ses ve haklar; “katılımcı demokrasi” gereği, dikkate alınmak ve kapsanmak zorunda.

Peki, karmaşa yaratmaz mı? Elbette yaratmaz. Türkiye’nin anayasa ve buna bağlı yasalarını, ayrıntılardan kurtarırsanız, bütün bu renklerin temsil edilmesi daha kolay olacaktır. Vatandaşlarını “uniform” hale getirmeye çalışan yönetimler, o kadar detaya boğarlar ki yasalarını, vatandaşın her adımı “aykırı” ve “kanuna ters” hale gelir.

“İmamoğlu’na oy veren kitle”, ayrı ayrı tercihlere ve düşüncelere sahip şüphesiz. Bu durumda bir problem yok. Elbette böyle olacak. Ancak unutmayın bu kitle ortak bir şeyi başarmıştır. Her birinin “nedeni-gerekçesi” ne olursa olsun, İmamoğlu’na oy verme psikolojisinde birleşmişlerdir. “Bu kararları”, aslında “bir şeyden rahatsız olduklarının” ve “başka bir şeyi tercih ettiklerinin” göstergesidir. İşte odaklanılacak nokta, bu “karar ve tercih” olmalıdır.

Herkesin “karar gerekçesi” kendine. Gerekçeler herkesin özgürlük alanıdır. Oy vermiş olmaları, bir anlamda, mevcudu reddettiklerini de göstermektedir. O zaman mevcudu reddeden ve yeniye oy veren bu ortak kitlenin, birlikte olmanın önemini de kaçırmamaları gerekir.

Birlikte olmalarının önemi, “mevcudu reddetmeleri tercihlerinde” saklı.

Bu kritik noktalar kaçırılmadan, “geleceği yeniden kaybetmemek için”, “geleceği acilen kurgulamak” gerekiyor. Yani birlikte yaşama eğilimi gösteren bu “İmamoğlu’na oy veren kitle”nin, “toplumsal mutabakat-birlikte yaşama sözleşmesi” meselesini de halletmeleri gerekiyor.

Bu konu, kulak ardı edilecek cinsten değil. Bir anlamda da çok acil. Üç önemli gerekçesi var:

  • Türkiye’yi “eski zamanda bloke etmek isteyenlerin” verebileceği zararların onarılamaz olabileceği,
  • Türkiye’nin çevresinde meydana gelebilecek gelişmelerin, “İmamoğlu’na oy veren kitle” üzerinde “dağıtıcı” bir etki oluşturma riskinin çok büyük olması,
  • İstanbul’da oluşan yeni toplumsal psikolojinin, Türkiye’nin diğer bölgelerinde nasıl tezahür edebileceğinin henüz kestirilememesi.

İşte bu üç gerekçe nedeniyle, “İmamoğlu’na oy veren kitle”, üzerine “sis bulutu” çökmeden, acilen “yeni toplumsal mutabakat” şekillendirilmek zorundadır.

Yeni toplumsal mutabakatın oluşmasında, sadece; Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu yeterli olmayacaktır. Demirtaş’ın denkleme ilave edilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca; Abdullah Gül’ün katkılarının hayati ölçekte olacağını not etmeliyim. Abdullah Gül olmadan bunu mümkün görmüyorum. Ayrıca, halen, yazamayan-çizemeyen-konuşamayan yüzlerce aklı selim gazetecinin, bir şekilde yazabilmesi imkanları oluşturularak, “makulün” topluma anlatılması, bu çalışmada çok önemli yer tutacaktır.

Elbette ki, bu çalışmalar için, fırsat verilmemeye çalışılacağını, iklimi bozucu sabotaj ve ajitasyonların yapılabileceğini, “derin yapıların” harekete geçebileceğini de unutmamak gerek.

Güçlü bir Türkiye istiyorsak, Türkiye’ye ihtiyacı olan; Balkanlar-Kafkaslar-Orta Asya-Ortadoğu-Filistin gibi problem alanlarına, daha makul ve etkili katkı verilmesini arzu ediyorsak, Kürtlerin bu toplumla birlikte huzur içinde var olmalarını arzuluyorsak, katılımcı demokrasi insanlarımızın huzuru ve ülke refahı için gereklidir diyorsak, halk içinde yaratılan suni düşmanlıkların açtığı yaraları biran önce iyileştirmek istiyorsak, kendi tercihlerimizin-başkalarının tercihleri ile eş değerde olduğunu ve bu anlayışın birlikte yaşamamızın önemli bir parametresi olduğunu kabullenebiliyorsak, durmamalı, gereğini yapmalıyız.

Bu süreçte; kimseyi incitmemeli, diğerinin varlığına saygı göstermeli ve sevgi dilini kullanmalıyız.

Diğerlerinin değerlerine, en az kendi değerlerimiz kadar önem vermeyi başarmalıyız.

“Yeni Büyük Türkiye”, “Yeni Toplumsal Mutabakat ile” kurulabilecektir.

İstanbul ruhu, bunu başarmaya yeterlidir.