Türkiye Varlık Fonunun İşi Çok Ama Hangisine Yetişecek?

7

Bundan önceki yazılarda diğer ülkelerdeki varlık fonlarını incelemiş, Türkiye’deki örneğinin hangi kaynaktan besleneceğini sormuştum. Bugün de Türkiye Varlık Fonu (TVF) bekleneni verecek mi onu tartışalım.

Hatırlayalım, TVF ülkemize bir çok şey katması için kuruldu: üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul gibi mega projelere finansal destek, ekonomiye dışarıdan etkilere karşı bir garantör, yüzde 1.5 puan büyümeye katkı, yerli şirketlerin desteklenmesi, bankaların etkisini azaltıp İslami finans kaynaklarının yaygınlaştırılması…

Eğer TVF bunları başarabilirse mükemmel. Daha ne isteyelim. Ama maalesef sadece söylemekle bunların gerçekleşmesi arasında fark var. Bu sayılanlar olmayacak şeyler mi? Elbette ki sayılanlar başarılabilir. Ama sorun şu ki bütün bunları tek bir fon kurarak başarmamız imkansız.

Kaynak: Setav

Yukaridaki tablo SETAV‘ın “Dünyada ve Türkiye’de Varlık Fonu” adlı raporundan alındı, onlar da PwC‘den almışlar. Dünya’daki varlık fonlarının hedef ve faaliyet alanlarını gösteriyor. Aslında PwC’nin raporu tam olarak varlık fonları ile ilgili değil, devletlerin yatırım kolları ile ilgili, yani bunların içerisine emeklilik fonları, yatırım bankaları filan da dahil. Ama yine de biz bunu varlık fonları için olduğunu kabul edelim. Soru şu: TVF hangi kategoriye giriyor sizce?

Yapılan açıklamalara bakarsak hemen hemen bütün kategorilere giriyor. Yani biz düz bir varlık fonu kurmadık, süper bir varlık fonu kurmuşuz. Türki tipi varlık fonu diyebiliriz, elinden her iş gelir…

Benim itirazım bu noktada. Evet bizim kurduğumuz şekilde, bütçe açığı veren ve de doğal kaynağı olmayan büyük bir varlık fonu yok, ama olsun, bu varlık fonu kurmamıza engel olmayabilir. Sorun bu varlık fonunun ne amaçla, ne için kullanılacağı. Eğer her şeyi varlık fonunun yapmasını bekliyorsak, şimdiden geçmiş olsun diyebiliriz. İşleri daha iyi hale getirmek yerine daha da kötü hale getirecek demektir.

Öncelikle mega projeleri finansman kısmını tartışalım. Bütçe açığı veren bir ülkede bu finansmanı nasıl sağlayabilirsiniz? Borçlanarak. Dolayısı ile TVF’nin birinci finansman bulma yolu borçlanma olabilir. Ama burada anlayamadığım bir nokta var: Nasıl olur da bir fon devletten daha ucuza borçlanabilir? Hazine’nin bu ülkedeki en ucuza borçlanan kurum olması gerekiyor normalde. Çünkü borcunu ödeyememe riski en az devletindir, hatta hesap yapılırken baz alınan Hazine borçlanma senetlerinin faizidir (Bundan sonra risksiz faiz oranı olarak TVF’nin senetlerini mi kabul edeceğiz?). Hazine’den daha ucuza borçlanabilmesinin tek yöntemi bünyesine kattığı şirketleri teminat olarak göstermesi olabilir. Mesela THY’nin hisselerini teminat olarak Avrupa bankalarına gösterir ve böylece daha ucuza borçlanma imkanı olabilir. Bu isteyeceğimiz bir şey mi, onu bilemiyorum. Yani başarılı kamu şirketlerini ipoteklemek, üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Bunun dışında başka finans kaynağı olarak verimsiz kullanılan varlıkların tek elde daha verimli halde kullanılabileceği tezi ortaya konulabilir. Bu konuda kesin görüş bildirmem zor. Ama şunu belirtmekte yarar var, TVF’nin bünyesine kattığı şirketler aktif olarak piyasadaki şirketlerdi, dolayısı ile onların kaynakları atıl olarak kalmıştı, şimdi onları kullanacağız demek doğru değil. Ne yani, koskoca Ziraat Bankası kendi parasını nasıl kullanacağını bilmiyor mu? O zaman TVF atıl olan kaynakları piyasaya kazandırmıyor, zaten bu varlıklar piyasadaydı. Buradaki verimlilik artışı ancak ölçek bakımından olabilir, şirketler karlarını tek tek yöneteceğine, bunları tek elden yönetmek daha ucuz ve daha karlı olabilir. Buna karşın piyasada bu kadar büyük bir oyuncu olmasını istiyor muyuz? Hem de bunun bir kaç bürokrat tarafından yönetilmesini istiyor muyuz? Burada şeffaflık devreye giriyor, fonun hangi amaçla yatırım yaptığını bilmez isek ileride yatırımlar halkın değil de belli kesimin işine yarayacak şekilde yapılma riski oluşur. Maalesef bu konuda da kurulan fon hakkında şüpheler var.

Benim aklıma takılan bir başka soru ise TVF konusu açıldığında ilk olarak söylenen projelere finansman sağlamak hakkında. Zaten bu projeler yap-işlet-devret yöntemi ile finanse edilmiyor mu? Bildiğim kadarıyla da sayılan projelerin ihaleleri tamamlandı. Hatta Cumhurbaşkanı son açılan ihaleye çok yoğun istek olduğunu belirtti. Başbakanı halkın cebinden beş kuruş para çıkmadan bu projeleri yaptığımızı söylüyordu. Peki o zaman finansman sıkıntısı nerede? Neden bir anda mega projeler için finansman sıkıntısına düştük? Bu soruya düzgün cevap veremiyorum maalesef. Tabii ben arka planı göremediğim için algılayamıyor olabilirim.

Varlık fonunun katkı sağlayacağı yön olarak en çok söylenen ikinci nokta ise finansal stabilizasyona yardımcı olmak, dış saldırılara karşı ekonomiyi korumak. Ben bu söylemden piyasada likidite sıkışıklığı olduğunda, mesela insanlar dolar almak istediğinde ama piyasada dolar satan olmadığında, fonun piyasaya döviz süreceğini anlıyorum. Peki burada piyasaya süreceği döviz nereden gelecek? Birinci sistem fon kasasında döviz bulundurabilir. Ama bu zaten Merkez Bankası’nın görevi, yabancı para rezervini Merkez Bankası hali hazırda tutmakta. Son bir kaç ayda da gördük ki yeri geldiğinde piyasaya döviz de satıyor. Bunun için fon kurmaya gerek yoktu, döviz gelirlerini Merkez Bankası’na ileterek de bu iş sağlanabilirdi.

Piyasaya likidite sağlamanın ikinci yöntemi ise fonun elinde tuttuğu varlıkları satıp, bunları piyasaya sürmektir. Fakat bu, fonun en büyük görevi olarak gözüken mega projelere finansman sağlamakla çelişiyor. Gördüğüm kadarıyla fonun elinde likiditeye kolay çevirebileceği, yani bugün satıp yarın parayı alabileceği çok fazla varlığı yok, çünkü şu an bilançosunu kamu şirketleri oluşturuyor ve onları da satmasını beklemiyorum. Bu durumda mega projeleri askıya alıp kaynaklarını piyasaya mı sürecek? Bu da çok olası gelmiyor.

Fonun yapabileceği işlemler içerisinde hisse senedi, tahvil, bono gibi senetleri satın almak var. Dolayısı ile yatırımlarının bir kısmını da likiditasyonu olan varlıklara yapacağını düşünmemiz lazım. Burada da devreye diğer amacı giriyor: belli sanayileri kalkındırmak. Ama buradaki yatırım amacımız kalkınma ise, ani bir olayda bu yatırımları kesmek de istenenin tersine, bu piyasaları daha dayanıksız hale getirecektir. Şokların etkisi bu sektörleri daha fazla etkileyecektir.

Kaldı ki Türkiye sınırları içerisindeki varlıklar dış etkenlere karşı sigorta olarak kullanılamaz. Diyelim ki döviz bir anda yükseldi, döviz almak isteyen çok ama satan yok. Böyle durumda fon nasıl döviz bulup piyasaya sürecek? Ya kasasında döviz bulunduracak, ki yukarıda bahsettiğim gibi bu işi zaten Merkez Bankası yapmakta, ya da yurt dışındaki varlıklarını satıp parayı Türkiye’ye getirecek. Mesela Alman şirketlerindeki hisselerini Almanlara satıp, onlardan aldığı dövizi iç piyasaya sürecek.

Böyle bir durumda fon kaynağını üçe bölecek: mega projeler, gelişmesini istediği sektörler ve yurt dışındaki piyasalar. Bu sırada da bütçemizi denkleştireceğiz.

Bir tek fon ile bunları sağlayamayız, maalesef kamunun böyle bir bütçesi yok. Keşke petrolümüz olsaydı da ondan elde ettiğimiz geliri harcasaydık. Ya da ticaret fazlası verseydik de elimizde bol miktarda döviz olsaydı. Ama maalesef biz borç ile büyüyen bir ülkeyiz. Böyle bir durumda bu fonun yapabileceği tek şey dışarıdan borçlanıp mega projeleri desteklemek.

Artık fon kuruldu, neden böyle bir fon var demenin bir esprisi yok. Şimdi yapmamız gereken bu fonun nasıl işleyeceğini tartışmamız. Bunu da ütopik bir şekilde, 40 kere dersek başarırız mantığı ile değil, kısıtlı kaynaklarımızı en verimli nasıl kullanabiliriz diye düşünerek yapmamız gerekiyor.

Bana göre bizim ihtiyacımız olan işleyen bir kalkınma bankası. Aslında bizim kalkınma bankamız var. Hatta kanunda bankanın görevi şöyle tanımlanmış: “Bankanın amacı; Türkiye’nin kalkınması için, anonim şirket statüsündeki teşebbüslere karlılık ve verimlilik anlayışı içinde kredi vermek, iştirak etmek suretiyle finansman ve işletme desteği sağlamak, yurtiçi ve yurtdışı tasarrufları kalkınmaya dönük yatırımlara yöneltmek, sermaye piyasasının gelişmesine katkıda bulunmak, yurtiçi, yurtdışı ve uluslararası ortak yatırımları finanse etmek ve her türlü kalkınma ve yatırım bankacılığı işlevlerini yapmaktır. ”

Varlık fonu kanununda net bir görev tanımı yok. Ama kanun teklifinde bolca var. Ve bunların bir kısmı Merkez Bankası ile, bir kısmı ise Kalkınma Bankası ile çakışıyor. Mega projeler finansmanı dersek o zaman da borçlanacak demektir, onu da zaten Hazine yapıyor.

Ben bu fona verebileceğimiz bir görev bulamadım. Hükümet bu fona çok güvendiğine göre bir şeyleri gözden kaçırıyorum ama neyi kaçırıyorum acaba?

7 YORUMLAR

  1. Beş yıldızlı bir yazı keşke bu yazıyı birileri ekonomi muhabirleri ne bütün köşe yazarları na gönderebilse hem tebrikler hem teşekkürler mı

  2. Çok değerli bir yazı.
    Uygun şartlarla kredi almak için varlıkları güvence gösterilen (ipotek) kurumlar kendileri yatırım yapmak istediklerinde, örneğin THY yeni uçaklar almak istediğinde ipotek bir sorun olmayacak mı? Bu kurumların borsadaki durumları ne olacak? Varlık fonu ipotek edilerek alınan krediler ödenemediğinde ne olacak? Bu durumda Ipotek edilen kurumlara alacaklılar el koymaz mı? Türkiye’de yatırım yapacak firmalara kredi sağlarken, ülkenin gözde kurumlarının geleceği tehlikeye atılmıyor mu? Dünya da bir ülke iflas ettiğinde borçlarını ödeyemiyor ve alacaklıların büyük kayıpları oluyor. Bu nedenle sanıyorum, Fonun varlığı ipotek edilerek alınan kredilerin faizleri devletin verdiği güvence ile alınan kredilerin faizlerinden daha düşük. Varlık fonunun kuruluş nedenlerinden birisi bu olsa gerek. Bir sürü soru işaretleri ve tahminler. Her şey şeffaf olarak açıklansa bu soru ve tahminlere gerek kalmayacak.

  3. Ekonomi manifestosu son satırına kadar ilmi,dolayısiyle gerçekçi mükemmel bir analiz.
    Muhterem babanız gönüllenmezse,eleştiride daha cesur olduğunuz söylenebilir.
    Son satıra gelince, ona da,Fehmi bey tarzı diyelim.
    Onca gerçeği nazara verdikten sonra,herhangi bir şeyin gözden kaçırılması söz konusu olamaz.
    Sizden kaçmayan sadece göz yumduğunuz gerçekle noktayı koyabilseydiniz ne ala olurdu.
    Beceremem ki onu da ben yapayım,bari deneyeyim:
    Adı bile tartışılıp,bazılarınca zıttı söylenen nevzuhur kurumun işlevini yapan üç kurum varken..
    Fona depolanacak artı değer,gelir potansiyel yokken..
    Üçüncü yorumcu arkadaşın açıkladığı gibi,özellikle ipoteğe kadar varan riskleri,borç para bulabilmek göze almak ve diğer olumsuzluklar bir vakıadır.
    Netice-i kelam:”Zaruretler(Yanlışlardan kaynaklanan) memnu olan şeyleri mubah kılar”;gerisi laf-ı güzaf.

  4. Tebrikler, karşılaştırmalı ve oldukça güzel açıklamalı analiz. Demek ki ne imiş ? Ulu devletimizin kredibilitesi, kurulan varlık fonundan daha düşükmüş.

  5. ‪@ofkoru @ocakmedya Sn Ömer Bey,yazınızı okudum.Tespitleriniz ve tahlillerinizde haklılık payı çok,anladığım kadarıyla fonun bŞarısız olacağı konusunda endişeleriniz var.İyi yönetildikten sonra neden başarılı olmasın.Ben bu Türkiye Varlık Fonu konusunda bir şeyi merak ediyorum;TVF ile rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın Havuz Projesi arasında bir irtibat var mı?‬

  6. Kapitalizmin mantıki içinde yazınız değerli olabilir. Bir ülkede nakıs istihdam varsa, yeni iş alanları için gerekli makinalar yoksa dış seriyye ihtiyaç vardır. 1950 lerde durum böyle bugün köylerimiz boşaldı. emek açığı değil işyeri açığı var. ülkede her türlü makine yapıla biliyor. Varlık fonuna gerek yok. Tüm sorun enflasyon yapmayacak şeklide merek banaksının para üretememesi sorunudur. Dolara endeksli bir merkez bankası ile fon veya başka bir kurum ne işe yarar. Söylediklerim üzende düşünün. anlaya biliyorsanız ona göre yazın. O zaman ben de tebrik edeyim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz