Ülkeyi Çürüten Bir Virüs Olarak Sağcılık

0

Türkiye’de sağ; her zaman kibirli, her zaman mağrur, her zaman tüm seçimlere yeten oy ekseriyeti ile muzafferdir. 1950’den bu yana 68 yıllık Türkiye çok partili hayatında içinde sol bulunan iktidar süresi 5 yıl bile olmamıştır.

Sağ bu başarı hikayesini her daim bir büyüklenme vesilesi yapmış, solun halkı anlamamaktan tutun da, insan fıtratına aykırı olduğuna kadar bir dolu teori ile de bu argümanlar desteklenmiştir.

Sağın Türkiye’deki bitmez tükenmez başarı hikayesi uzun dönemli siyasi figürlerle de anımsanmaktadır. Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller ve tabii Erdoğan başrolde. Yardımcı Oscarlar ise Erbakan, Türkeş, Bahçeli, Destici vs de.

Diğer tarafta sağın ideolojik kaynağına katkı veren yazar çizer grupları sayacak olsak Arvasi’den Nurettin Topçu’ya, Necip Fazıl’dan Nihal Atsız’a kurucular ilk akla gelir. Bu ağır toplara Taha Akyol’dan Rauf Tamer’e Ahmet Kabaklı’dan Nazlı Ilıcak’a, şimdi dört yana savrulmuş kadroları da ekleyebiliriz.

Günümüze geldiğinde kahir ekseriyeti havuz ile, kovalent bağlanmış yazı çizi takımının adı lazım olmayan ama birbirini şablonla izleyen ekiplerini zikretmek lazım. Hele ki televizyonlarda zuhur eden envai çeşit kerameti kendinden menkul aparatçikleri artık neredeyse ezberledik.

Hadsiz bir moral sefilliği ile karşısında iktidara ufacık da olsa eleştiri getirenlere laf yetiştiren, saçlarına gösterdikleri özeni, kesinlikle akademik alanda göstermeye niyeti olmayan bu kadro, hadsizliğin azamisini de çıktıkları televizyon programını ciddiye almadıklarını gösteren şekilde, ellerindeki akıllı telefonda sörf yaparak sergiliyor.

Gerçekten programa programcıya katılımcıya saygısızlığın zuhur etmiş hali bu iktidar yancısı kadronun televizyona elde telefon çıkmasından belli.

Sözün özü Türkiye’de bugün sağ dökülüyor. Ekonomik krizin civa gibi kaygan ortamında serbest piyasa kural ve kaideleri derdest edilirken, hür teşebbüsün şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Türk sağı SSCB’ye parmak ısırtan kumanda ekonomisi misal ve iddiaları ile aslını inkar ediyor.

İdeolojik aparatcik pejmürde bir sakillik ile reaksiyon dışında fikir ve teori üretmiyor. Televizyon ekranına yansıyan beslenme ilişkisi ancak en koyu sosyalist rejimlerde gözlenen kült menkıbeleri ile kendini ifade ediyor. Bütün bunlar sağın temel düsturu, piyasa ekonomisine olan inanç ve güvenin paramparça olduğu, hemen her gün yeni bir kısıtlama ve yasaklama görülmesi ile pekişiyor.

Türk sağı seçim sonuçlarına da yansıdığı üzere halkın az eğitimli kesiminden oy almanın sağladığı konforu sonuna ve son anına kadar sömürmüş görülüyor. Sağın en gözde ideali olan piyasanın Adam Smith’ten alıntı ile görünmez eli adeta devletin koca bir sopasına dönüşmüş, her tarafa yetişiyor, herkesi yönlendiriyor.

Düşük faizli krediler, devlet kefaleti, dövizde kredide yasaklar, adeta Türk sağının nişaneleri gibi zuhur ediyor. Türk sağı Türk tatlı geleneğinin en başarısız ürünü olan pişmaniyenin en bayat hali gibi. Şekerleşmiş pelteleşmiş tel tel olmuş dökülüyor, her tarafımıza yapışıyor.

Her daim kendisini muhafazakar ahlak ile kaim eden bu akıl, görselde zuhur eden ve kendi dışkısı ile banyo yapmış gariban Brezilya menşeli sığırı nasıl algılar acaba? Bu garibin üstelik bir de şarbonlu olarak Kurban Bayramına dahil olması sağın kendi aklı ile savruldugu kuyunun en dibini remzediyor bence.

Türk sağı kendisine soğuk savaşta Amerikan çıkarlarını Sovyetlere karşı koruma görevi verilirken karşısına alıp yok olmasını keyifle izlediği, karşı cephenin tükenen kadrolarının adeta kefaretini ödüyor.

Türk sağı bu ülke tarihine sivil-askeri darbe sayfası eklemenin utancını yaşayalı sadece iki yıl geçmiş iken, şimdi ise en önemli düşünsel argümanı olan piyasa ekonomisi savunuculuğunu kaybetmiş olmanın gerçeği ile yüzleşmek zorunda.

Türkiye bu ekonomik krizi aşmayı başaracak mutlaka ama Türk sağı bu yaşananlardan ders alacak mı, orası belirsiz.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz