Usta yazmazsa, çırak yazamaz. Herkes Allaha emanet olsun…

72

Fehmi Koru; büyük bir sürpriz yaptı ve “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diyerek, “kalemini susturmayı” tercih etti.

Çok “ağır” bir karar aldı.

Bildiğiniz gibi, ben aslında televizyon kökenli bir medya mensubuyum. 10 yıl televizyonda habercilik ve programcılık yaptım. Hala yapmaya çalışıyorum. 

“Yazmayı” hayal etmemiştim.

Üzerimde emeği olan bir “büyüğümün” tavsiyesi ve desteği ile “yazmak gerek” dedim ve yola çıktım. 

Fehmi Koru, rahmetli M. Ali Birant, ömrü uzun olsun Taha Akyol, eski Mehmet Barlas gibi bir çok değerli duayen, Türkiye’deki gündeme ilişkin yaptıkları yorumlarla, bizim televizyona destek verirlerdi.

İşte ben bu yıllarda tanıdım Fehmi Koru’yu. Yıl 2009-2010.

“Yazmam gerek” kararımı verdikten sonra, Fehmi Koru’ya fikirlerimi açtım, o da sağ olsun kabul etti ve onun “ustalığının” gölgesinde yazılarımı yazmaya başladım.

Telefonla görüşmelerimiz dışında, onunla hiç yüz yüze gelmedik. Birbirimizi “metin analizlerinden” tanıyoruz anlayacağınız.

O benim yazılarımı çoğunlukla “sert” buldu. Daha uygun kelimelerle yazılarımı yumuşattı, yön verdi. Serde Arnavutluk var. Biz biraz sert milletiz. Burnumuzun dikine gideriz. İnandığımızdan kolay kolay geri dönmeyiz. Türkler o nedenle bize “Arnavut” demiş. “Geri dönmez”.

İlk yazım, 31 Ocak 2017 tarihinde; “Balkanlar: bir beraberlik hikayesi mi, bir hegemonya öyküsü mü?” başlığı ile Ocak Medya’da yayınlandı. Ve öylece devam ettik.

Anlayacağınız 3 yılı aşmış yazılarımız. Zaman hızlı geçiyor.

Bir yıl önce, “Türkiye’ye gitmek ve orada gazetecilik yapmak” kararını vermiştim. 

Türkiye’de işimin “kolay” olmayacağının elbette farkındaydım. Hele benim gibi, inandığı şeylerin peşinden giden biri için. 

Tarih, toplum, siyaset, uluslararası ilişkiler gibi, mesleğimde gerekli olan konularda, bilgi birikimimi daha da geliştirmeye, Türkçe’nin ve Arnavutça’nın yanına, İngilizceyi de ilave etmeye başladım. Kursa başladım.

İşte tam bu hazırlıkların içindeyken, Fehmi Koru’nun kalemini “susturma” kararını öğrendim. 

Gerekçelerini “kısa” yazısında açıklamış. 

Ben ne diyebilirim ki? Sarsıldım sadece.

Bir iki gün düşündüm. “Onu” anlamaya çalıştım, kusuruma bakmasın, ama “anlayamadım”.

“Usta resmen çekilmişti”

Peki, “çırak ne yapmalıydı?”

Kafam hep bu sualin cevabını aradı.

Usta yazmazsa, çırağın ne haddine dedim, kendi kendime.

Birlikte bir medeniyet kurduğumuz “büyük ailemiz-birbirlerini gördüğünde akrabasını gördüğünü hisseden insanlar topluluğu”, çok uzun zamandır; suskun, ezik, boynu bükük, çaresiz, korkak, bezgin, yönünü kestiremeyen bir vaziyette.

Milletimizin bu “garip halini” uzun zamandır anlamaya çalışıyorum. Bu toplum neden “suskun”? Bu durumun “sosyolojik tanımı” ne? Çok değer verdiğim bu “büyük aile” mi “beş para etmez”, ona “liderlik edenler mi?”.

Bu millet neden “ayağa kalkamaz”? Yoksa bu milleti ayağa kaldırabilecek liderler mi yok? 

Yazarları-şairleri haykırmayan bir milletin, kendisi haykırabilir mi?

Sanırım bir yazımda “Kılıçdaroğlu hapse girmeli” diye yazdığım bir cümlemi hatırlıyorum. Yol bulamayan bu topluma, “en çarpıcı” bir şekilde bir örnek sunmalı, liderler. “İlk kurşunu liderler yemeli”, demeye çalışmıştım.

Velhasıl, toplumun büyük bir şok yemeden kendine gelmesini mümkün görmediğimi ve liderlerin öne geçmesinin zaruretini anlatmaya çalışmıştım.

Toplum, içine sokulduğu “mankurtlaştırılma sürecinde” mahvolmak üzere. 1900’lerden bu yana tam yüzyıl kaybettik, ikinci bir yüzyılı kaybetme sürecine girdik. Belki de 200 yıl. Yıkım kaçınılmaz. Ama toplum farkında değil. Kımıldayamıyor. Hipnotize olmuş vaziyette.

İşte bu “ahval ve şerait içinde”, belki liderler en kötüye maruz kalırlarsa, “beyni uyuşmuş topluma” örnek teşkil edebilirler, toplumu silkeleyebilirler diye düşündüm.

Ama olmadı, hiçbir lider kolunu bile kımıldatmadı. Hanımların “altın günü” tadında salı grup toplantılarından bir adım öteye geçemediler.

Güç, memlekette her şeye hakim oldu. Çözümün ve kararın tek belirleyicisi, adaletin tek terazisi “güç” oldu. 

Oyunu kuran da “güç”, oyunu bozabilecek olan da güç.

Söz anlamsızlaştı.

Fehmi Koru da bu yüzden mi “bezdi?” Bilmiyorum.

Fehmi Koru’nun bu kararı, benim de kendime; “sen ne yapıyorsun, senin neye gücün yeter ki?”, sorusunu sormama neden oldu.

Cevabım yok, belki de bildiğim cevaptan kendim de korkuyorum.

Yenildik mi? Vatanseverler yenildi mi?

Vatana-millete kastedenler, vatanseverleri yendi mi?

Beş para etmeyen “biz miyiz, toplum mu?”

Bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, “usta yazmazsa, çırak yazamaz”. Ne haddine?

Bağışlayın ve hepiniz Allaha emanet olun.

“Usta” da kendine iyi baksın.

72 YORUMLAR

  1. “Usta yazmazsa, çırak yazamaz. Herkes Allaha emanet olsun…”
    İnşAllh ustada yazacak çırakta.

    Adelina hanım, Merhaba! Siz bazen yazılarınızı geciktirince, biz okuyucularınız olarak size hoş geldiniz diyiyorduk! Fakat Kusurumuzu bağışlayın güle güle demiyeceğiz. Açıkcası bizi bırakıp gitmenize musade etmiyoruz;
    Sayın Fehmi Koruda son 4 yılda yazmayı isteyipde yazamadıkları’de dahıl olmak üzere; İnşallah yakında tekrar yazmaya başlayacağına inaniyoruz ve umut ediyoruz. Bundan hep birlikte emin olabiliriz. Bu arada Fehmi Korunun günlüğü siteside biraz olsun trollerden temizlemiş olur.
    Sizcede; Çırakları! Kalfa değil “USTA” olarak görmek okuyucuların’ın hakkı değilmi?
    Sağlıcakla kalın.

  2. Kosovalı kardeşim…
    Pes etmek yok, yola devam…
    *
    Fehmi kardeşimin kararına üzüldüm…
    Yorum yazdım ve geçici karar olduğu kanaatindeyim…
    Fehmi Koru kardeşimiz ve benzerleri mutlaka yazmaya devam etmeli…
    Ülkemizin ve insanlığın buna ihtiyacı var; Fehmi Koru da elbette yazacak inşallah…

    *
    Okuyucunuzum; yazılarınızı dikkatle ve istifade ederek okuyordum…
    Düşünen insanlar düşünmeye devam etmek için yazmalı ve yararlandırmalıdırlar…
    Fehmi Koru için olan düşünce ve kanaatlerim sizin için de aynen geçerlidir, siz de yazmalısınız…
    Sadece bizler de değil, yaşayan her insan düşünmek, üretmek, yazmak ve paylaşmak sorumluluğundadır…
    *
    http://www.akevler.org sitemizi biliyorsunuz…
    Süleyman Karagülle ve arkadaşlarımızla oradayız…
    Üçüncü binyıl medeniyetini kendimizce kurma sevdasındayız…
    Bu vesileyle sizi ve varsa arkadaşlarınızı çalışmalarımıza davet ediyoruz…
    *
    Detaylar sitemizde…
    Ve’s-selam mea’d-dua…
    *
    Kosovalı hemşehrin Reşad/RNE

      • Adelina hanim sizi gec tanidik. Erken kaybettik demeyecegim, İnasallah en yakin zamanda hem sayin Koru, hemde sizin yazilarinizi okuma imkani buluruz.
        Medyada maalesef kahti rical var. Saatlerce okudugumuz, izledigim gazetelere, tv lere artik bakasim gelmiyor. Hepsi birbirinin ayni yukardan gelen talimatlari topluma teblig eden aracilar gibiler. Bu Ocak, ve zatiniz bizim nefes borumuzsunuz.
        Enseyi karartmamak lazim. Halkin uzerindende bir iki defa tren gecirdiler. Hersey duzelecek. Ama tedavi uzun surecek gibi görülüyor. Saygilar.

  3. Olmaz, Allah uzun ömür versin, Fehmi Koru’nun boşluğunu dolduracak senden başka kimse yok. Fehmi beyden sonra kavuk sende.

  4. Usta yazmasa çırak da yazmaz mı.
    Peki biz okuyucular ne yapacağız.
    İçimizden geçeni haykırmak isteğimiz konular sizlerin yazılarınızda makes buluyordu.
    Vicdanı olan bu ülkeyi sevenlerin sesi oluyordunuz.
    Evet yoruldunuz ülke olarak çok yorulduk.
    Ocak medya bu ülkede bir özgürlük vahası oldu.
    Bu vaha asla serap olmasın.
    Biraz dinlenin ve tekrar yazın tekrar haykırın.
    Ne diyordu gladyatör filminde general maximus yaptığınız her hareket söylediğiniz her söz kaybolmaz sonsuzlukta yankılanacaktır.
    Bu ülke tüm farklıĺıklarını bir potada eriterek beraber yaşama yolunu bir gün bulacaktır.
    Bu sizsiz olmaz.usta da yazacak çırak da yazacak.
    Ocak medya insan haklarının özgürlük ve demokrasinin tohumunu toprağa ekti o tohum er veya geç yeşermenin ve koca bir çınar olmanın yolunu bulacaktır.
    Sağlık ve mutluluk daima sizinle olsun.

  5. Adelina Hanım,
    Bir yıldır ocakmedyayı takip ediyorum. En beğendiğim yazar sizsiniz. Fehmi bey güzel ama muğlak yazıyor. Siz ise daha berrak yazıyorsunuz. Eksiğiniz var mı? Evet, daha sık yazmalısınız. Yıldıray Oğur kalitesinde bir kaleminiz var: zeka, bilgi dolu ve fasih. Fehmi Koru çok zeki biri ama fasih değil ve temkinli yazması ikna ediciliğini azaltıyor. Aydın bağımsızdır, ustasını sayar ama bildiğini söylemekten geri durmaz. Mutlaka yazmalısınız. Meyvelerini de 3-4 yıla göreceğimize inanıyorum.

  6. Adalina hanim gercekten uzuldum senin yazilarini uzun zamandir beklerken bu gunki yaziniz birazda kahirli olmus ama sanki sizde yazmayi birakiyorsunuz gibi bir imtina olustu bende kizginligini kirginligini anliyorum amma bizim millet bakma sen esip gurlediklerine eyyamci tabakasi akillari cikiyor ya evsiz barksiz kalirlarsa ?onlarin hakla hukula demokrasiyle isleri olmaz tek derleri bayrak dalgalansin bir kacta hamasetli islam soslu bagirip cagirip efelendimi tamamdir hersey

  7. Baharda yaprak dökümü hiç iyi olmadı. Sizi özleyeceğiz. Umarım başka platformlarda sizi takip etme fırsatımız olur. Allah yolunuzu açık etsin.

  8. Hergün bir kaç defa ocak medyaya bakıp”acaba Adelina Hanım ne yazmış” derken,bugün yazınızı görünce yitiğini görmüş gibi sevindim.Ancak bir kaç saniye içinde başlığı görünce “eyvah ” dedim.
    Gerek Fehmi Abi ve gerekse siz sevgili kardeşim Adelina bu kararı verirken biz okuyucuya danismanız gerekmez mi? Bir avuç insan kaldık bu yerde.Sizler de giderseniz bükük olan boynumuz düşer
    .Lütfen tekrar tekrar yazar mısınız.
    Allah a emanet olunuz.

  9. Bilhassa Balkanlarla ilgili, bilgiye dayalı yorumlarınızı özleyeceğiz.
    Dilerim hem Fehmi Beyin hem Sizin tatiliniz uzun sürmez.
    Güzel günlerde buluşmak dileğiyle selamlar.

  10. Kabul edilemez bir karar.Tekrar tekrar bir düşünün derim ya da Fehmi Bey’le bir istişare edin derim.Çok büyük bir boşluk olacağını bütün samimiyetimle belirtmek isterim.Maalesef ‘Güle güle’ diyemeyeceğim.

  11. Fehmi Bey’in de sizin de ne büyük ekonomik, psikolojik baskı altında olduğunuzu bilmesem de hissedebiliyorum.
    Hakkımızda hayırlısı olsun.

    Susuşunu ustana bağlamasan iyi olurdu sanki.
    Şimdi adam birde senin bu yükünü yüklenmiş olacak.

    • Mustafa bey teşekkür ederim. Kendimi hiç bir baskı altında hissetmiyorum. Bilgi olmadan birini töhmet altında bırakacak “kanaat” ifade etmek uygun değil. Fehmi beyin yazısını okuyun, benim yazımı tekrar okuyun. Hissiyatımı anlayacağınızı sanırım.

      • Arnavut kızı teşekkür ederim detaylı yanıtın için.

        Saygısızlık etmemeye özen göstererek bir iki şey söyleyeyim.

        Fehmi Bey’in yazılarını düzenli takip ederim, sizin de hatırlayacağınız gibi, bir gelir elde edemeden adam yıllarca kalem oynattı, hemde kılıçtan keskin bir hat üzerinde. Fehmi Bey’in ekonomi ve siyasi çekinceleri açık, anlaşılabilir.

        Sizin de sadece bu son yazınızda belirttiğiniz gibi – Türkiye’de işinizin “kolay” olmayacağını, bildiğinizi ifade etmeniz, İngilizcenizi geliştirmeye daha önceden başlamanız (daha çok varda uzatmayayım).. siyasi çekincelerinize işaret ediyor.

        Bir köşe yazarı olarak da hak ettiğiniz maddi geliri elde ettiğinizi sanmıyorum. Belkide hiç gelir elde etmeden emek ve zaman harcamaksa ekonomik baskı oluyor.

        Gördüklerim üzerine yinede yanılıyor olabilirim. Sorun yok. Saygılar, selamlar.

        • böyle önemli bir meselenin indirgendiği nokta beni anlamadığınıza işaret ediyor, bu da normal,zira beni hiç tanımıyorsunuz.savaş içinde geçen çocukluğum,savaşta ailecek vatanımız için verdiğimiz fiili mücadele,sırp kurşunu ile anne ve babamın yaralanması,neyi biliyorsunuz ki siz,boşnaklara yardıma koşuşumuz.neyi biliyorsunuz ki? büyük ailemiz için bir şey yapabilmek adına televizyonda 8 yıl ücretsiz çalıştığımı ne biliyorsunuz ki. aklınıza gelenin para olması beni ziyadesi ile üzdü ve bu lüzumsuz lafları ettirdi. neyi gördüğünüzü düşünüyorsunuz? istirham ederim bu noktada dahi trollük etmeyin

  12. Benim Türk siyasetinden bir umudum yok ama ” Ali Babacan partisinin kuruluş dilekçesini bakanlığa verdi” haberi insanın yüreğine ılık rüzgar etkisi yapıyor. Hayırlı uğurlu olsun. Persembe den sonra da Usta yazmaya başlar diye umuyorum. Adelina hocam da yazar herhalde.

  13. Allah’ın selamı,bereketi,hayırları üzerinize olsun.Fehmi beyin olduğu gibi,sizin de üzerimizde haklarınız var.

    Yakın zamanlarda bir cümle okudum.Galiba Noam Chomski’ye aitti.”Eski dünya öldü,yeni dünya da doğmak bilmiyor” diyordu.Bütün dünyada yaşananlar yeni bir dünyanın doğum sancıları aslında.
    Ülkemiz ise ağrının merkez noktası olduğundan biz sancıyı daha yoğun hissediyoruz.Yan odada anne çığlıklar içinde çok zor bir doğum süreci yaşarken,kulaklarını tıkamakta çareyi bulamayan babanın kapıyı çarpıp tabana kuvvet kaçabildiği yere kadar kaçma halet-i ruhiyesi bir çoğumuzda var.Ancak ne kadar uzağa kaçarsak kaçalım müjdeli haberi alana dek o çığlıklar peşimizi bırakmayacak,içimizde yankılanmaya devam edecek.

    Hem anladığım kadarıyla Fehmi bey kısa süreliğine bir mola verdiğini yazmış.Ara ara böylesi zamanlara,bir ruh taşıdığının şuurunda olan herkes ihtiyaç duyabilir.Bu durum yeni bir mayalanma süreci de olabilir.

    Bugünlerde kendimi Sherlock Holmes hikayelerine sardırdım.Üstad,çok karışık olaylarda saatlerce,
    hatta Watson’un deyişine göre bazan günlerce çevresinden kopup,yemeden içmeden kesildiği,sadece düşüncelerine gömüldüğü uzun susuş zamanlarına dalarmış.Fehmi Koru da böyledir;Allah Ona uzun ve güzel ömür versin,bir süre sonra tekrar yazmaya başlar.

    Fehmi bey doksanlı yılların başlarında bir bayram sabahı,gazetedeki başyazı köşesinde günün yazısı olarak, başka bir şiirinde “Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm” sözleriyle yaşadığı çöküş döneminin fotoğrafını çeken Mehmed Akif’in “Ya Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?/Mahşerde mi biçârelerin, yoksa felâhı!”diye başlayan oldukça sitemkar yakarışının ifadesi olan şiirini bütün olarak yayınlamıştı.
    Çünkü o dönemde de Müslüman coğrafyası yine insanı karamsarlığa sürükleyen sancılar yaşıyordu.
    Fehmi bey de yaşadığı zamanın fotoğrafını Akif’in o dizeleriyle yansıtmıştı.

    Bana göre günümüzde gazeteci,olay varsa o halin -tüm ihtimaller arasında hakikat olanı gösterme gayesiyle- fotoğraflarını yazılarıyla çeken kişidir.Bu Onun görevidir ve işinin niteliği gereği olmazsa olmaz şekilde yakasına yapışmıştır;istemese de içdürtüsü peşini bırakmayacaktır.Yani olay varsa gazeteci onu yazar,yazmadığında ise gördüğünü yazmamanın bunalımını yaşar.

    İnsanların büyük çoğunluğu ,yaşadıklarının değerini o halin içindeyken idrak edemezler.Ancak o hal tarih olduğunda sonraki gelenler,o halin hakiki değerini daha iyi görürler.Biz ise yine farkında olmadığımız üzere İnsanlık tarihinin en acaip zamanlarında yaşıyoruz kanaatindeyim.Bu acaip zamanın olduğu kadar,şu zamanın dölyatağında vakt-i merhununu bekleyen yakın geleceğin de çekilecek paha biçilemez değerdeki fotoğrafları kendilerini tab edecek mesleğine saygılı,dürüst ve derdi sadece gelecek kuşaklara hakikatin resmini çekerek bırakmak olan fotoğrafçılarını bekliyor.
    Öyle bir tarihi vazife ki bu;ondan “gazeteciyim” diyen dürüst hiç kimse -bu arada ne Fehmi bey ,ne de siz- kaçamaz?

    Zaten Fehmi bey de “elveda” demedi ;sadece “kısa bir süreliğine mola” dedi. Sizinkinin de öyle olduğunu düşünüyorum ve kaçamayacağınız vazifeniz münasebetiyle “yeni yazılarınızda görüşmek üzere şimdilik Allah’a emanet olun” diyorum.

  14. ”Bizim görevimiz emredildiği üzere dağın başında gemiyi inşa etmektir.
    çünkü gerektiği vakitte ve vadedildiği şekilde Allah denizi ayağımıza getirecektir.”
    prof. dr. NECMEDDİN ERBAKAN

  15. Türkiye’nin ve bu ülkede yaşayan insanların artık adeta kangren olmuş meseleleri, tek tek insanların olağanüstü çabaları ve özverileri ile çözülemez, sayın Adelina. Sayın Koru pekala -süresini belki kendisinin de pek kestiremediği- dinlenme ihtiyacı duyabilir, siz de, onun bu kararından hareketle, bu son yazınızda paylaştığınız çıkarsamaya ulaşabilirsiniz.

    Duygusallığa yer olmamalı. Aldığınız bu kararların yerindeliğinden tereddüte kapılmayın okurlarınızdan gelen duygusal düşkırıklıkları dolayısıyla.

    İngilizceyi çok, ama pek çok önemseyin derim.

    Ülkeyi bir kara delik gibi yutmuş karanlık çok sürmeyecek.

    Ocak Medya’yı küçümsediğim düşünülmesin, ama, yakın geleceğin özgür Türkiyesi’nde entelektüel düzeyi ve profesyonelliği belirgin biçimde yüksek yeni dergiler, gazeteler, internet siteleri belirecek. Buralara hazırlanmanızı öneririm.

    Ben, sayın Koru’nun da, sizin de, yakın gelecekte, yenilenmiş bir enerji ve motivasyonla, başka mecralarda okurlarınızla buluşacağınızı düşünüyorum -bunu da diliyorum.

    İngilizce konusunda Cambridge CPE’yi önünüze bir hedef olarak koyun. Benim de hiç duraksamadan katıldığım, dil kurslarının dil becerilerimizi geliştirme sürecini uzattığı, motivasyonu törpülediği argümanını taqrtışmaya değer bulun, kendi kişisel programınızı geliştirin, gündelik disiplininizi inşa edin ve kendi başınıza yürüyüp gidin derim. Türkçe’yi ileri düzeye taşımış olan, dolayısıyla bir yabancı dil öğrenme deneyimini birinci elden bilen bir insan olarak, kurslara ihtiyacınızın olmadığı kanısındayım.

    Uluslararasılaşın ve uğraş verdiğiniz akademik alandaki (televizyon programcılığı ve medya) profesoynelliğinizi daha da derinleştirecek araçların peşinden koşun, derim.

    Son bir önerim de şu olur: Türkiye’nin gündelik siyasetinin etrafında yaşandığı siyasi geleneklerin, partilerin, irili ufaklı örgütlerin vs. dışında, hayli dar, varlıklarından haberdar bile olunmayan, katılımcılarının hemen hepsinin genç ve orta yaşlarda olduğu bir düzine etkinlik gurubu var Türkiye’de -özellikle de İstanbul’da. Katılımcılar, birer birey olarak yer alıyorlar, bir siyasi angajman dolayısıyla değil. “Bergman, Kieslowski, Bauman de konuşuyorlar, A. İzzet Begoviç de.” dedikten sonra bir de yanına gülücük eklersem, neyi ima ettiğimi anlayacağınızı umuyorum 🙂

    Farklı kültürel ve düşünsel geleneklerden beslenen, mahallelere teslim olmayı reddetmiş, birer özgür birey olarak mahallelerden çıkma cesaretini göstermiş “hibrid” insanlar. Çok moral ve iyimserlik kazandırıyor böylesi insanların varlığına tanık olmak ve onlarla insani ilişkiler geliştirmek.

    Yakın geleceğin aydınlık Türkiyesi’ne katkılarınızı artırarak devam ettirebilirsiniz. Bir süre için önceliği kendi bireysel hazırlık sürecine vermeniz pekala anlaşılır ve doğru bir karar olarak görünüyor bana.

    Başarılar.

  16. “İçinizden hayra çağıran,iyilikleri emreden ve kötlüklerden sakındıran bir ümmet olsun.” diyor Allah Kur’anda.Yazmak zorundasınız Adelina hanım.Güzel şeyler yazıyorsunuz.Yazmamanız gayretullaha dokunabilir.Korkarım ki cezalandırılırsınız.Allah’a emanet olunuz.

  17. Adelina hanım. Bu yazma konusu sizin için epey bir tecrübe olmuştur. Araştırarak ve düşünerek yazıyorsunuz. Ülke gelişimi toplum sağlığı ilgi alanınızda. Fehmi bey profesyonel yazar. Başka bir mesleğim yok demişti zaten. Tekrar yazmaya başlar. O başladığında onun rütbesini “ordinaryüs usta”, sizinkini de “kalfa” statüsüne çıkarmış bulunuyorum! O başlarsa, siz de başlarsınız… Her şey tartışılabilir. Her farklı görüş-fikir bir zenginliktir. Bu arada, daha önce ettiğim teklifi tekrarlıyorum. Biraz dinlenirken boş ta durmayın. Kosova’da siyasete girmeyi deneyin. Türkiye’ye iyi bir köprü olacağınıza inanıyorum. Ziyaretçi yazar olarak yine yazarsınız. Mirupafshim tani per tani….

  18. sn yazar size bi kere virüs bulaşmış; yazma virüsü.
    sabunla dezenfekteyle kurtulamazsınız, malesef.
    ustaya saygı dersi ile de, protesto, boykot, mesaj, her ne manada düşünerek yazmaya ara verme kararınızdan dolayı da sizi tebrik ediyorum. omurgasızlığın, ikiyüzlülüğün, aymazlığın tavan yaptığı şu dünyada bir elin parmaklarını geçmeyen sizin gibi insanların varlığı birçok insanı mutlu ediyor.
    Bu ülkenin temelleri zannedilenden de sağlam atılmış zamanında gerçek vatanperverler tarafından. ve zannetmeyin ki şu günlerdeki absürtlükler genetiktir. hepsi gelip geçicidir.
    müştemilata bakarak köşkü değerlendirmek, eski bir kurt yazara bakarak bir kanaate varmaya çalışmak, şehirde oturarak köylüyü anladığını sanmak, insanların birinin uzattığı eli tutarak biryerlere çıkabileceğini yurt yuva kurabileceğini sanması, günümüz bulaşıcı hastalığı haline gelmiş.
    ne biz kendimizi daha iyi geliştirebiliyoruz, ne de yeni nesil durumunu anlayabiliyor.
    peki biz kime ”kendine iyi bak” diyeceğiz?

  19. Adelina hanım daha önce yorumlarımda ben ümitsizliğimi anlattığımda siz her karanlığın bir sabahı olduğunu anlattınız. Şimdi artık sabahlardan ümidimiz kalmadı.Ülkemize giydirilen bu deli gömleğinin terzilerinide merak etmiyorum artık.İsmailce boynumuzu uzattık bıçak üzülmesin.Ülkemin zalimleri 60 darbesini, 12 eylülleri,28 şubatları,15 temmuzları yaşattılar.Bunlarda oyun bitmiyor.Bunların gobelsi ,toplum mühendisleri çok.Allah cc siz kendinizi değiştirmedikçe ben sizi değiştirmem buyuruyor.Bende Allahım gühahsız bebelerin,elden ayaktan düşmüş ihtiyarların,peygamberimiz Hz Muhammet sav yüzü suyu hürmetine bizlere yardım et,çünkü senden başka gidecek kapımız yok diye dua ediyorum.Kalın sağlıcakla.

  20. Belki fazla duygusal veya fazla taraflı olacak ama, Erbakan hocanın iktidardan indirildiği gün bu millet imtihanı kaybetti. Tekrar yola girer mi bilmem ama girmesi için tövbe ve itiraf şart. O gün onun iktidardan inmesi için çaba sarfedenler bugün büyük bir savrulmanın içindeler. Tövbe etmeden ve suçlarını itiraf etmeden onların sözünün bir değeri yok. Fehmi bey e de tavsiyem budur. Tövbe ve İtiraf etsinlerki sözlerinin bundan sonrada değerleri olsun. Yoksa beyhude.

    • Serdar bey, bugün yeni bir gün, yarın da, öbür gün de. İleri bakmak lazım.Geçmişin çıkılmaz sokakları yerine geleceğin fırsatlarını yakalamak daha önemli, elbette ders alınmalı. Fehmi Koru gazetecidir ve neye inanıyorsa fikirlerini söylemek zorundadır, bundan sonra da öyle olmalıdır.

  21. Sayın koru hiçbi şeye mecbur değildir, kendi sağlığını düşünmekten başka… ayrıca ailesine ve varsa torunlarına da vakit ayırması gerekmez mi..?

  22. Sayın Adelina Hanım
    Fehmi beyi 80li yıllardan bu yana okurum.
    Sizin buradaki yazılarınızı da hep okudum.
    Zaman zaman eleştirmek istedim ancak eleştirdim mi bilmiyorum.
    Bu yazınızda veda ederken Kılıçtaroğlu’nu da lider olarak görmüşsünüz.
    Yazmayı bırakmanıza üzüldüm. Çünkü bildiğim kadarıyla OCAK Medya devam edecek.
    Kılıçtaroğlu’na gelince; CHP nin başına nasıl getirildiğini biliyoruz, olay yakın zamanda ve hepimizin gözleri önünde oldu. Lider olmuş olsaydı hapse girmeyi de göze alır ona göre davranırdı. Geçmişte rahmetli Ecevit’in yaptığı gibi.
    Selamlar,
    Sağlıcakla kalın.

    • Ercan bey teşekkür ederim. Kılıçdaroğlu yazısı sanırım 2 yıl kadar önceydi. Siyasi liderlere ilişkin bir değerlendirme yaparken verilmiş bir örnek idi. Benim siyasete bakışım farklıdır. Gazeteci gibi bakarım ve faydayı görmeye veya onun daha faydalı olması için ne yapması gerektiğine odaklanırım, siyasi tercih gibi bakmam olaya.Bir lider çok katkı verecek noktada ve kapasite de ise onu cesaretlendirmek için de temennilerimi de yazarım. Bazıları biraz ütopik olabilir bu nedenle. Saadet Partisi için “kök hücre” yazısını yazdığımda, bu günlere geleceğimiz ve bu günlerde “Müslümanlık kavramının nası yıpratılacağını” acizane görebilmiş olmak ve bu nedenle Saadet’in rolünün ne denli hayati olduğunu anlatmak için yazdım. Onlar anlamadılar ve partiyi açamadılar. Ama araştırmalar Din konusunda toplumun ne kadar soğuduğunu gösteriyor ve bunun baş sorumlusu AKP. Saadet de bu cenahı toparlayamıyor. Neyse uzatmayayım, saatlerce konuşmak gerek. Ben politikacı değilim, sadece gazeteciyim. Fehmi Korunun kalemini susturması beni çok etkiledi. Anlayan anlar anlamayan da anlamaz. Elimden bir şey gelmiyor maalesef. Ustalar çekilme hakkını kendilerinde buluyorsa, bizim gibi çömezler elbette “edep” dışına çıkabilir.

      • “Cahiller kendini aklar / kamiller özünü yoklar”
        sayın koru gerçek bir entellektüeldir ve atalarımızın dediği gibi “atın izine tayı basarmış”
        Şairlerin sultanı ne güzel söylemiş:

        “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

        Hedefe varmayan mızrak utansın!

        Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!

        Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

        Eski çınar şimdi Noel ağacı;

        Dallarda iğreti yaprak utansın!

        Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

        Onu sürdürmeyen çırak utansın!”

  23. Değerli yazar Adlina hanımefendi. Yazılarınızda katılmadığım yönler bulunsa da merak, ilgi ve heyecanla takib edenlerdendim. “usta bırakırsa, Çırak da bırakır” anlayışına, Öğretmenler niçin talebe yetiştirir ki diyerek karşı tez yazarak cevab da verebiliriz elbette. amma, siz de usta gibi yorulmuş da olabilirsiniz. kararınıza da saygı duymak düşer bize. fakat, büyük bir eksiklikk olacak “ocak medya” için. kendi adıma da takib etmekte olduğum yazarlardan birini daha kayıb etmek, yada birinden daha uzak durmak uzüntü verici olacaktır. ümid ederim, usta da en kısa sürede dinlenir yeniden takib ederiz. çırağını da takib ederek hasbihal ederiz.

  24. Çok ama cok üzüldüm.
    Şu karanlık gecede sizin gibi bir elin parmakları kadar az kalan hem aydın hem cesur hem vicdanlı hem donanımlı bir ışıktan yoksun olmak hem ürkütücü hem sabah olmayacak hiç aydınlanmayacak hissi veriyor.
    Sizin gibi birinin yazmamasını kayıp acı gibi kelimeler karşılayamaz.
    Siz gelecek fehmi korularsınız lütfen bir daha bin daha düşünün. Hani kılıçdaroğlu hapse girmeli diyordunuz ya sizin yazmamanız kılıçdaroğlu hapse girmeleriyle eş değer değil mi.
    Fehmi koru zamanında devlet güvenlik mahkemelerince yargılandı belki o zamanlar o bedelini ödedi yada öyle düşünüyorsa o onun vebali bu vebal sizi sizin vebalinizden kurtarmaz kurtarmamalı.
    Gecenin en soğuk vakti sabaha en yakın zamanmış.
    Merhum üstad Mehmet Akif bıraktı mı o kadar olumsuzluğa rağmen.
    Sizlerin cağımızın Akiflerisiniz lütfen bırakmayın.
    Emin olun Fehmi Bey de bırakmayacaktır.

  25. Ocak Medya yazarı Fehmi Koru 7 mart 2020 günü köşesinde yayınladığı “Dört yıldır durmadan yazıyorum; galiba biraz dinlensem iyi olacak” başlıklı veda notuyla bir süreliğine de olsa yazılarına ara verdiğini duyurdu okurlarına.
    Bu kararına gerekçe olarak da şöyle yazmış:
    “Geçmişte ben neyi savunuyor idiysem, şu yakınlarda neyin olmasını nelerin olmamasını istemişsem, Türkiye’de şu sıralarda hemen hepsinin tersi işler gündemi belirliyor.”

    Ve eklemiş:
    “Yeniden aynı şeyleri kim bilir kaçıncı kez tekrar etmenin kimseye bir yararı var mı? Varsa ben bilmiyorum.”

    Söz konusu yazıda kendisinin belirttiği kadarıyla “aynı şeyler” dediği de şunlarmış:
    “Gazeteciler tutuklanmasın, yayınlara müdahale edilmesin, insanların haber alma hakları hiçbir gerekçeyle sınırlanmasın diye yırtınıp duruyorum…”

    Sayın Koru’nun buraya kadar yazdıklarına bakacak olursak; basın özgürlüğü ve “insanların haber alma hakları”yla ilgili olarak Türk yargısı, yazarımızın kimi beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu gibi tam aksi istikametteki kararlarıyla da kendisini epeyce bir hayal kırıklığına uğratmışa benziyor…

    Bu acı gelişmenin üzerine yine Koru sitesinin bir başka “maaşsız” yazarı Veysi Dündar 8 mart tarihli “Yazmasam Deli Olacaktım” başlıklı köşeyazısında bakın konuya nasıl yaklaşıyor:

    “Haftanın 7 günü yazıyorum. Cumartesi ve Pazar iki içerik. Ayrıca ortalama hafta başına 1 röportaj. Haftada 10, ayda 40 yazı. Her bir yazı için klavye başında 1 saat harcasam neredeyse 1 ayın 48 saatini yazarak geçiriyorum.
    Sadece ayda 2 günü bilfiil yazı yazarken geçiriyor olmak bile kulağa tuhaf geliyor.
    Geçen haftanın 5 günü de memleket ahvalinin haline dair geçti. Yazdıklarıma baktım ve kendime şaştım. Bu tuhaflıklar ortamında aklıma nasıl mukayyet olduğumu düşündüm. Yine de şükür ediyorum. Türkiye’de akıl ve ruh sağlığını muhafaza ederek olana bitene bakabilmek bu tuhaf günleri geçirmek de mühim iş doğrusu.”

    Bütün bu iş yoğunluğundan ve yazarın kendi köşesine kondurduğu mütemadiyen sırıtan fotoğrafından da rahatlıkla anlaşılıyor ki kendisi “akıl ve ruh sağlığını muhafaza etmekte ve bu tuhaf günleri geçirmekte” gerçekten de çok zorlanıyor olmalı…
    Nihayet adı geçen yazarın, patronu Koru’yla ilgili bu sözde taziye yazısının son iki cümlesinden de kendisinin genel sağlık durumu hakkında net bir fikir edinmek mümkün:
    “Ben de yazarak ve yaşayarak var oluyorum.
    Allah bunu benden hiç esirgemesin.”

    Ne diyelim; amin!

    Aynı sitenin yine maaşsız ama bayan yazarı Adelina Sfishta ise öbür gün “Usta yazmazsa, çırak yazamaz. Herkes Allaha emanet olsun…” başlıklı yazısıyla “yok öyle yağma!” dercesine konuya müdahil oldu ve artık kendisinin de Ocak Medya’daki yazılarına son verdiğini duyurdu.
    Bakın ustam dediği Fehmi Koru’nun veda mektubu için neler demiş:

    “Ben ne diyebilirim ki? Sarsıldım sadece.
    Bir iki gün düşündüm. “Onu” anlamaya çalıştım, kusuruma bakmasın, ama “anlayamadım”.”

    Sonra da “Bildiğim tek şey, “usta yazmazsa, çırak yazamaz”. Ne haddine?” diyerek konuyu kestirip atmış!

    Ardından 10 mart günü yine aynı sitenin maaşsız yazarlarından Emrullah Bayrak da “ustaya sesleniş” başlıklı bir yazı kaleme almış. O da sayın Koru’nun mola vermesiyle ilgili karınca kararınca bir şeyler söylemiş:

    “Usta, 50 yılı aşkın yazı hayatına, “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diyerek bir süreliğine ara verdiğini açıkladı.
    Âcizane ben de tesiri olacağına pek ihtimal vermesem de bir umut deyip ustaya seslenmek istedim.”

    Böyle diyerek mevzuyu bir süre sığ sularda dolaştırıp iyice köpürttükten sonra ustasını yakasından tutmuş olduğu halde kıyıya kadar sürükleyip ona şöyle sesleniyor:

    ““Yorgunluk” deyip başı ve sonu belli olmayan bir süre izin isterken; bu zaman diliminin bize yükleyeceği yorgunluğu nasıl kaldıracağız?” diye soruyor haklı olarak…

    Sonra da az önce kendisinden bahsettiğimiz yine aynı sitedeki köşe komşusu bayan yazara kapak olsun dercesine ünlü şairimiz Necip Fazıl’dan da bir şiir alıntılamış, hani şu “kısrak utansın”lı olanı:

    “Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

    Onu sürdürmeyen çırak utansın!

    diyerek kendi adına bu utanca ortak olmak istemediğini de kibarca dile getirmiş…

    Şimdi sayın Koru kendi sitesindeki yazarlardan gelen böylesine farklı üç tepki karşısında acaba ne cevap vermiştir bilemiyoruz ama durum tam da Nasreddin hocalık gibi görünüyor…

  26. Bizler sefer ile yükümlüyüz, zafer ise Allah cc dan, ayrıca zaferin de ne olduğunu iyi anlamak, anlamladırmak gerekiyor. Nefes alındığı sürece imana sahip olundukça yol zafer yoludur, istikamet doğrudur, sanırım sizlerin
    bedeni bir yorgunluğu var ve en kısa zamanda geçer inşallah ve yazmaya başlarsınız. Mesuliyet vicdanidir, ahlakidir, kanun ve güce göre olmaz. Kötü geçicidir, iyi ise kalıcıdır,.
    Sizlerinde kalıcı olmanız dileğiyle,
    Cem

  27. Bazıları ne kadar Gayret etsede buraya nifak sokamayacak Gayretli fitne tohumları ancak cahil topraklarda yeşerir ocakmedya da ancak verimli mahsuller yetişir. Otlar ve otlakların arazileri ve toprak özellikleri çok farklı onlar tuzlu toprakları severler. Lütfen bu güzelim gül bahçesini otlardan koruyalım.

  28. Sizi geç keşfettim. Fehmi Koru, Murat Yetkim gibi kalemleeri arayıp bulduk, merkez medya’da!! olmasalar da okumaya hep devam ett,ik. Ahmet Hakamn vb gibileri hgordükçe daha da sarıldık onlara, ayakta durma mücadelesi veremn, doğru bildiklerinden yılmayan, kendilerinden başkaarını da düşünenleri taktir ettik. Biz de kararlar aldık Hürriyet Gazetesine ve bilumum ruhunu satanlardan uzak durduk hep. Umudumuzu kaybettiğimiz dönemleer de çok oldu. Ne kadarı kaldıysa devam ediyoruz işte. 2 oğlum da, tarafsız gözlemle, sonuçta derece yaparak Türkiyenin en iyi üniversitesinde %100 burslu okuyorlari ve üniversite sonrası dertlere Kanada’ya gitmek. Ülkemin onlara ihtiyacı varklen onları ne kadar suçlayabilirim. Maalesef sağlık personeline bile desteği alkışlamak sanan halk ve lşider, onca köklü sağlık eğitim merkezinin canına okudu. Fetöyü dedem bela etmedi bu ülkeye. Suriyeyi dayım karıştırmadı. PKK ile ben dansetmedim. Üretimi eşim bitirip betona yatırım yapmadı. Ama maalesef her halk hak ettiği rejimle yönetilir ve Türkiyede olan da bu. Ümreden gelir, Avrupadan gelir karantinaya alınmaz, alınan kaçar, sokaga cıkmayın denir inadıona çıkar. Kendini düşünmreyen başkasını, ülkesini mi düşünecek. Ne oluyor ve yaşanıyorsa ülkemde Hakediyoruz. Layığımızı buılduk. Umarım Beter oluruz, çok beter oluruz, hani belki, yanlış anlamadıysam yazınızda da değindiğiniz gibi, bir umut, hani, belki, olur ya..

    • Tahsin bey, nasıl umduğunuz kadar beter olduk mu? Yoksa biraz daha virüs çeşiti ister miydiniz? Hiçbir virüs türkiyeden güçlü değildir! Cümle alemle birlikte bu korona da türkün önünde diz çöküp itaat edecektir! Meraklanmayın, türk malı yerel üretim aşı da geliyor, biz dünyaya da yeteriz!

  29. BUGÜN İTİBARIYLA TAM BİR AY GEÇMİŞ BİZLERLE DİYALOĞU KESELİ.ARTIK YETER DİYORUM ÇÜNKÜ O KADAR KONU BİRİKTİ Kİ BU KONULARDA BİZLERİ BİLGİLENDİRMENİZ ŞART OLDU.BEKLİYORUZ YENİ YAZILARINIZLA.ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN

  30. Adelina hanım, Türk olmamanıza rağmen, o güzel, akıcı, anlaşılır, cesur bir uslupla yazdığınız makalelerinizi severek okuyordum. Köşenizdeki yazılarınızda sizi bekliyoruz..

  31. Adelina hanımefendi, Allah uzun sağlıklı ömür versin Fehmi Koru’yu 1992 yılından beri takip ediyorum. Yazılarının hepsini okudum, konuşmalarının ekserisini dinledim. Fehmi Koru benim için kutup yıldızı gibiydi, yönümü tayin etmekte hep yardımcı oldu. Daha ilk yazını okur okumaz bende “Fehmi Koru veliahtını bulmuş duygusu uyandı”. Bu fikrimi karım ile de paylaştım. Bu tavrını yanlış buluyorum ve gözden geçirmeni bekliyorum.

  32. Derdi olan ınsanların yazması lazım.Belki hepimizden fazla dertle bogustunuz . İç muhasebe neticesinde yazmamakta bir tercihtir. Fakat sizin yaşadıklarımız me kadar farkliysa farkliysa Fehmi beyinkilerde farklıdır zannımca. Bu nedenle yazmaya devam edin. Güneş batınca ayın çıkması gibi.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz