Vefatinin 6. yılında Erbakan ve Adil Düzen

1
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Türkiye siyasetinde derin izler bırakan Necmettin Erbakan’ın vefatının üzerinden altı yıl geçti. 27 şubat 2011’de vefat eden Erbakan’ı rahmetle anarken, Türkiye’ye yapmış olduğu katkılardan dolayı bir kez daha teşşekür ediyoruz.

Necmettin Erbakan’ı birçok kişi Uğur Dündar’ın ‘işte hayatınız’ programıyla daha yakından tanımıştı. Başarılı bir öğrencilik hayatı, Almanya Aachen teknik üniversitesinde doktora çalışması, İTÜ’nde profesörlük ve siyasette varoluş mücadelesi…

Almanya’nın tekrar kalkınmasının altında ağır sanayi hamlesini gören Erbakan, Türkiye’de kalkınmanın aynı şekilde olması için bir motor fabrikası kurmuş ve kalkınmayı ülkeye taşımayı hedeflemişti. Daha sonra anadolu sermayesini, bağımsız tüccarları kalkındırmayı amaçlayarak odalar birliği yoluyla çalışmalar yapmak istedi. Ancak seçimler iptal edilince, başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. Ülkenin kalkınması için politikaya atılmanın daha yerinde olacağını düşünerek AP’den seçimlere girmek istedi ama bu sefer de S.Demirel tarafından veto edildi. Bağımsız aday olarak Konya’dan aday oldu ve seçilerek meclise ve siyasi hayata dahil oldu.

Erbakan, siyasette dinine bağlı ama aynı zamanda vatanını seven, başarılı bir insan olarak ortaya çıkmıştı. Kendisi gibi, dindar olan arkadaşlarıyla Milli Nizam Partisi’ni kurdu ancak bir sene bile sürmeden ‘laikliğe aykırı söylem’ sebebiyle 1971’de parti kapatıldı.

1972 yılında Milli Selamet Partisi adıyla tekrar parti kurdu ve katıldıkları seçimlerde %12 oy alarak, seçimlerden sonra B.Ecevit ile koalisyon kurarak hükümet oldular. 1974 Kıbrıs barış harekatı sebebiyle hükümet dağılınca, 1977 de II.Milliyetçi cephe hükümetinde tekrar görev aldı.

1980 yılında Konya’daki Kudüs mitingi seksen darbesi için fırsatlar yada sebepler diyebileceğimiz bir etken oldu. Darbeyle birlikte siyasi yasaklı olan Erbakan, 1987 yılında da Refah partisinin başkanlığına geçti.

Kurduğu partiler sürekli kapatılan, siyasetten uzak tutulmaya çalışılan Erbakan, aslında gösterilmek istendiği kadar tehlikeli değildi, ancak o zamanki ortam ve medya Erbakan’ı sürekli tehlikeli bir kişi olarak gösterme amacındaydı.

Belki tarikat üyesi olması, dini değerleri fazlasıyla ön plana taşıması onu tehlikeli hale getirmişti.

1960’lardan 1987’ye gelinceye kadar İslami kesim ilerlemiş ve yetişmiş insan bakımında da zenginleşmişti. Turgut Özal’ın Anavatan partisi ülke yönetiminde idi ve daha önce olduğu gibi dindar olmak yada İslami kesimde olmak o kadar da yadırganmamaya başlamıştı. Çünkü onlar da bu ülkenin bir parçası ve realitesi idiler.

1987’de refah partisinin başına geçen Erbakan parça parça söylemler yerine, bir bütün olan ve alternatif olabilecek sistem fikriyle tanışmış, paneller, konferanslarla bunu özümsemişti.

Yeni söylemin adı: Adil Ekonomik Düzen yada daha doğru ismiyle Adil Düzen’di.

Adil düzen, İzmir’de kurulmuş olan Akevler sitesinin oluşturduğu bir sistem çalışması idi. Bu çalışmada merkez konumunda olan sayın S.Karagülle ve etrafındaki arkadaşları, İslam’ın yaşam prensipleri, tasviyeleri doğrultusunda mikro alandan makro alana doğru gidebilen, bilimselliğe dayalı, kendine has anlayışı ile bir sistem oluşturmuşlardı.

Erbakan adil düzeni anlayıp, özümseyip refah partisinin söylemi haline getirmesiyle seçimlerde başarılara imza atmaya başlamıştı.

1994 yerel seçimleri adil düzen söyleminin sıçrama noktası idi. Ankara ve İstanbul belediye başkanlıkları kazanılmış ve refah partisine geçmişti.

Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek’i belediye başkanlığına taşıyan söylem Adil düzen söylemi olmuştu.

1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan refah partisi ‘refahyol’ olarak bilinen ve Erbakan’ın başbakan olduğu hükümeti kurdu. Bu hükümet ne yazık ki, 28 şubat sürecindeki kara propaganda ve demokrasinin hazmedilememesi sebebiyle yıkıldı ve rehaf partisi de Türkiye siyasetinde kapanan partiler arasında yerini almış oldu.

Kapatılma ihtimaline karşı kurulmuş olan fazilet partisi, refah partisinin kapatılmasıyla, 150 kadar milletvekilini barındıran yeni parti konumuna geçti. 1999 da milletvekili seçilen Merve Kavakçı’nın genel kurula başörtülü gelmesi yeni bir krize sebep oldu ve yeni parti için de kapatma davası kapıdaydı. İşte bu süreçte farklı gelişmeler de olmaktaydı. Milli görüş çizgisindeki partide ‘tek adamlığa’ karşı çıkan yenilikçi bir grup oluşmuş ve rahatsızlıklarını yüksek sesle ifade eder hale gelmişlerdi. Bu yeni grup, Erbakan’ın tek ses olarak konuşmasından, tek adam olmasından rahatsız olan gençlerdi.

Tek adamlığa karşı yüksek ses çıkaran ve hatta kongrede aday olarak ortaya çıkan kişi ilginçtir ki, Tayyip Erdoğan değil Abdullah Gül’dü.

Milli görüş çizgisindeki düşüncede ‘görev istenmez, verilir’ inancı hareketin önemli yapı taşlarındandı. Ve N. Erbakan hayatta iken ona karşı duruş sergilemek, itiraz etmek çok önemli ve cesaret gerektiren bir durumdu. Bunu gerçekleştirenin de sayın Gül olması üzerine düşünülmesi gereken bir konudur.

Neden Tayyip Erdoğan bu duruşu gerçekleştirmedi? Belediye başkanlığı mı buna engeldi yoksa ilk oluşacak olumsuz tepkilerden mi çekinmişti.

A.Gül’ün bu itirazı legal, cesaret gerektiren, demokratik ve açılımcıydı ve kendisine kongrede 521 oy kazandırdı ama bu oy partinin başına geçmesine yeterli olmadı.

Yenilikçiler, adalet ve kalkınma partisini kurdular ve 2002 seçimlerinde başarı kazanarak hükümet oldular.

Artık adil düzen diye bir söylem yoktu çünkü adil düzen refah partisinin sıçrama yaptığı seçimlerden sonra unutulmuştu.

Yenilikçiler ve akp artık milli görüş gömleğini çıkarmışlardı. Bu gömlek aslında onların habituslarıydı. Çıkarılması da pek mümkün değildi. Ancak o zamanki şartlarda öyle davranmayı kendileri için daha uygun gördüler. İktidarda olmanın sorumluluğu ilk yıllarda farkediliyordu.

Günümüzde baktığımızda bırakın milli görüş gölmleğini, demoktasi ve hukuk gömleği dahi çıkarılmıştır.

Ama unutulan yada önemi kaybolan adil düzen düşüncesi, milli görüş habitusundan çok daha önemli olan bir sistem düşüncesiydi. Bu sistem düşüncesi, bilimsel olarak çalışan ve din dediğimiz inancı temel almayan, aksine bilimi ve hukuku temel alan mekanizmaydı.

İktidara gelen akp adil düzen çalışmalarını chp yi de yanına alarak devam ettirmiş olsaydı eğer, bugün yaşadığımız sorunlar belki de hiç yaşanmayabilirdi.

Ne fetö olayı, ne darbe kalkışması, ne başkanlık sistemi düşüncesi ne de toplumda şu an yaşanan ayrışma…

Adil düzeni din temelli görenler, yada din temelli göstermeye çalışanlar Türkiye için büyük hata yaptılar. Nasıl ki adil düzende inançlı insanlar olabiliyorsa, inançsız insanlar da çok doğal olabilir, yaşayabilir ve katkı sağlayabilirlerdi.

Erbakan, adil düzeni dünyaya tanıtma açısından çok önemli bir görevi yerine getirmişti. Adil düzenin mimarı S.Karagülle de bu sebeple kendisine müteşekkirdir. Ancak Erbakan, adil düzeni din endeksli kabul edip bu şekilde anlatmıştı, ancak adil düzen hukuk endeksli bir sistemdi.

Bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda aslında adil düzenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha müşahade ediyoruz.

Dünyadaki ekonomik sömürüler, dinlerin yanlış algılanması ve anlaşılması, duygusal din anlayışları ve kavgacı siyaset, popülist söylemler ve hukukun zayıflamış olması.

Avrupa ve amerikadaki dürüst ve iyi insanlar da dünyanın gidişatından, sömürülerden, ekonomik eşitsizlikten, gelir dağılımındaki dengesizlikten, faizle ekonominin krizlere girmesinden, dünya gelirinin büyük çoğunluğunu küçük bir azınlığın nemalanmasından, özgürlüklerin kısıtlanmasından, dinsel ve ırksal ayrımlardan rahatsız durumdalar.

Erbakan’ı anma programına chp genel başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun davet edilmesi ve kendisinin de daveti kabul etmesi çok yerinde ve doğru bir hareket olmuştur. İki tarafı da tebrik etmek isterim.

Uzlaşmanın, birlikte çalışmanın ve hukukun hakim olacağı çalışmalara kapı aralaması için fırsat olacağı kanaatindeyim.

Adil düzen söylemi ile oy alarak belediye başkanı, milletvekili yada bakan olmuş olanlar ellerine o kadar imkanlar geçmesine rağmen ne acıdır ki, adil düzenin daha bilimsel araştırmalarla geliştirilmesi için ‘araştırma merkezleri’ kurulması gibi çalışmalar yapmamışlardır. Bu bakımdan hata etmişlerdir. Bu hatanın sonuçlarını da; bütün bir ülke olarak şu an ‘evet-hayır’ a indirgenen basit siyasetle, fetö olayıyla, toplumdaki kamplaşmayla yaşamaktayız.

Sadece Türkiye’nin değil avrupa ve amerikanın da daha insani, bilimsel, hukuki ve adaletli bir hayat anlayışına ihtiyacı var.

Bundan dolayı yetkililer ivedilikle adil düzen ile ilgili çalışmaları başlatmalı, teorisyeni olan S.Karagülle hayatta iken kurulacak araştırma merkezleriyle adil düzen tekrar ele alınmalıdır.

Daha güzel bir dünya, iyi ve erdemli insanların bir araya gelmesiyle oluşacaktır.

 

Sevgi ve bilgiyle kalın…

 

Önceki İçerikGüneş: “Bir maçta her şey bitmiyor”
Sonraki İçerikAlman Die Welt Gazetesi’nin muhabiri tutuklandı..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

1 Yorum

  1. Kusura bakmayin ama Sayin Karagullenin ekonomik fikirlerinin elle tutulur tarafi pek yok. Kendisi de zaten Ocak Medya’daki yazilarina yorum olarak sordugum sorulara cevap vermiyor.

    Neden A. Gul aday olmustu, sizin dediginiz gibi T. Erdogan harcanmasin diye. A. Gul’un -ya da aday olursa baska birinin- o kadar oy alacagi hic beklenmiyordu.

    Rahmetli Erbakan’in onemi tartisilmaz. Bu onem “Adil Duzen” v.s,’den cok daha ileride bir sey. Belli bir dusunce akimina “guven asiladi”. Arada bu ugurda biraz asiriya gitti, ve bunun yan ve kotu etkileri hala hissediliyor- ama belki de baska caresi yoktu yenilmislik psikolojisini asmak icin. Ornegin “Eger eskiden bizden ogrendiklerinin patentini alsaydik altlarinda donlari kalmazdi” soylemi gibi.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz