Veysi Dündar siyaset bilimci Nuray Mert ile görüştü: “Parti, lider seçmedik yalnızca, rejim seçimi de yaptık…”

0

Pazar günü yapılan seçimler Türkiye’de yeni bir dönem başlattı, bu sebeple de tartışılması daha hayli zaman süreceğe benziyor.

Veysi Dündar bu dönemi medya açısından bir süredir medya dışı kalmış olan siyaset bilimci Prof. Nuray Mert’le konuştu.

Nuray Mert kimdir?

Trabzon doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve tarih okumuştur. Yüksek lisans ve doktora eğitimini de Boğaziçi Üniversitesi’nde yapmış, aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi kadrosuna katılmıştır. Halen aynı fakültede profesör olarak görev yapmaktadır.

Radikal, Hürriyet, Milliyet, BirGün ve Cumhuriyet Gazetelerinde köşe yazarlığı da yapmıştır.

Son seçim sonuçları ve medyanın hali

Veysi Dündar (VD): Seçimler yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk turda yüzde 52 oy oranı ile yeni sistemin ilk Başkanı olarak seçildi. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl okumak lazım sonuçları ,hem iktidar hem muhalefet açısından?

Nuray Mert (NM): Takdir edersiniz ki, bu aslında çok uzun bir cevap olmalı, ama çok soru soracağınız için kısa cevap vereceğim. Bu seçimle Türkiye sadece parti, lider seçimi değil, rejim seçimi de yaptı. Otoriter bir rejimi seçti. Bunu sadece toplumun otoriterlik yanlısı olması ile açıklamak eksik olur, belki de insanlar başka bir rejime geçmenin inşasının ancak otoriter rejimle olacağını düşünüyor ve başka bir düzen kurmak istiyordur.

Unutmayalım, Cumhuriyet rejimi de otoriter bir süreçle gerçekleşti. Ben Cumhuriyet rejimini toptan olumsuz gören biri değilim; katı laiklik anlayışını hep eleştirdim ama laiklik olmadan demokrasi olamayacağını da düşünüyorum, başta kadın hakları olmak üzere pek çok özgürlüğü Cumhuriyet rejimine borçluyuz. Ben Cumhuriyet rejiminin demokratik reformlar ile dönüşmesi gerektiğini düşünen biriydim, öyle olmadı. Yeni rejimin neler getireceğini hep birlikte göreceğiz.

VD: Türkiye’de Gazeteci denince akla gelen birkaç kişiden birisiniz, Türkiye’de basın ve medyanın geldiği yer hakkında ne düşünüyorsunuz?

NM: Teşekkür ederim ama ben gazeteci değil, siyaset yorumcusuyum, medyada iddia ettiğiniz kadar hatırlandığımı düşünmüyorum, ama tabii medya konusunda ne düşündüğümü sizinle paylaşmaktan kaçınmayacağım.

Türkiye’de medya hiçbir dönem özgür olmadı ama tabii son dönem tam bir baskı rejimi altında kaldı, bu konuda hiçbir şüphe yok.

Ancak, medya konusunda en önemli hususlardan biri, medya-iş dünyası-siyaset ilişkisidir. İktidar ile göbek bağı olan iş adamlarının sahibi olduğu medyada özgür olmayı beklemek zaten gerçekçi değildi; göreceli özgürlük alanları da mevcut iktidar partisinin dayatmacı siyaseti ile yok oldu, olan budur. Bu günlere geliş sürecinde herkesin sorumluluğu var, bugün muhalif olan arkadaşlarımızın ezici çoğunluğu, kendileri işlerini kaybedene kadar, olan-bitene seslerini çıkarmadılar. Ben ana medyadan ilk kovulan kişi olduğum için bunu yeterince gözleme imkanım oldu.

VD: Medyanın, gazetecinin asıl görevi aykırı sorular sormaktır, vatandaşın bilgi alma hakkını sağlamaktır. Günümüzde basın mensubu diye ortalıkta arz-ı endam edenler kendilerine önceden soru ve cevapları verilmiş kartlarla çıkıyor ekrana, bu duruma ne dersiniz?

NM: Bu artık bir medya mensubu olmak meselesi değil, yüksek maaşa, iyi koşullara, görünürlük ve popülerliğe teslim olmak meselesi ve benim için çok şaşırtıcı değil.

VD: Bir ülkede medyanın tekelleşmesi, siyasi iktidarın propaganda araçları olması o ülke hakkında bize nasıl bir bilgi verir?

NM: Daha önce nasıl bir resimden bahsettiğimize gönderme yaptım sanıyorum. Otoriter rejimler dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde benzer tablolar ortaya çıkarır. Ama unutmayalım, otoriter rejimler kolektif suçtur, yani sorumluları sanıldığından daha geniş bir kesimdir. AK partiye oy verenlere çıkışanlar, sahibi oldukları medya kurumlarını ekonomik çıkar karşılığı iktidarın emrine verenlere o kadar da tepki göstermediler, göstermiyorlar.

Hapiste gazeteciler, hapiste kadınlar…

VD: Ahmet Altan ve şahsında çok sayıda gazetecinin terörle ilişkilendirilmesinden ne anlamalıyız ?

NM: Bu konuda söylenecek fazla bir şey yok, her şey apaçık ortada: iktidar, karşısında olanları terörle bağlantılandırarak tasfiye ediyor. Fikirlerinden hiç hazzetmediğim insanların uğradığı haksızlıklara duyarsız kalmam mümkün değil, ama bu cehenneme giden yolların döşenmesinde bazılarının da rolü var, bunu da unutmayalım. Bunlar arasından bazıları, ben 2009 sonunda ‘sivil dikta’ kaygısı duyuyorum dediğimde, bana darbeci diyerek Balyoz darbe planı ile bağlantı kuruyorlardı.

VD: Seçimler için tarafsız bir medya olması gerekirken vergilerimizle ayakta duran TRT’nin diğer siyasi parti liderlerini veya Cumhurbaşkanı adaylarını olumsuz yansıtmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Buna bir reaksiyon olarak Muharrem İnce basın toplantısından TRT’yi dışarı çıkardı malumunuz.

NM: İzah etmeye çalıştığım gibi, yeni bir rejim tesisinden söz ediyoruz, yeni rejimi kurmaya girişenler için TRT veya başka kurumların bağımsız olması gibi bir özen söz konusu bile değil, bunların tamamı birer araç.

VD: Siyasi sebeplerle terör ithamıyla hapsedilen kadın gazeteci ve siyasiler var, bunlardan biri de Nazlı Ilıcak… Siyasi kimlikleriyle hala hapiste olan onca kadın da var. Nazlı hanım veya diğerleriyle hiç görüşme talebiniz oldu mu? Yazıştınız mı?
Yazıştıysanız veya haberleştiyseniz bu nasıl oldu? En fazla kadın mahkumun olduğu bu süreçte siz de yazan bir kadın olarak neler hissediyorsunuz?

NM: Siyasi nedenler ile hapis edilenlerin tümüyle dayanışma içinde olmak gerektiğini düşünüyorum, benim hayata ve siyasete bakışım bunu gerektiriyor. Nazlı hanım ile tabii ki haberleşiyorum, mektuplaşıyoruz. Ayrıca, Celalettin Can ve Osman Kavala’ya yazdım, destek olmak mahiyetinde, HDP’den ve diğer çevrelerden hapiste olan pek çoklarına selam ve sevgilerimi gönderdim yakınları aracılığı ile. Ahmet Turan Alkan bunlardan biri, oğlu vasıtasıyla haberleştik.

VD: İktidarın kadınlar konusunda ilk olarak neler yapmasını istersiniz?

NM: Ben artık iktidardan değil, yeni rejimden bahsediyorum. Kadınlar konusunda talepler belli, en önemlileri ayrımcılık ve şiddet olmak üzere. Mesele sadece kadın meselesi değil, yeni rejimin Türkiye’yi bir felakete sürüklememesi, Kürt meselesine barışçıl çözüm bulması; en önemli temennim bu.

VD: AKP iktidarı tarafından bildiğiniz gibi bakanlığın adında kadın ismi çıkarılmıştı. Şimdi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çalışma bakanlığı ile birleştirilmesi planlanıyor ve hepten işlevsiz hale getirilecek. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

NM: İzin verirseniz o soruya değil, sormadığınız bir soruya cevap vereyim; çünkü seçim sonuçları ile ilgili pek soru sormadınız. Biraz önce CHP Genel Başkanı’nın açıklamasını dinledim ve toplumun muhalefete neden bu denli soğuk baktığını bir kez daha anladım. Çok iyi bir performans gösteren adayları İnce’yi tebrik bile edemeyen bir ana muhalefetten toplum ne bekleyebilir ki?

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz