Veysi Dündar yazar Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu ile görüştü: “Bizce Metastaz’ın sebebi Cumhuriyet düzeninden uzaklaşmamız”



0

Kanser aslında insanın kendi hücrelerine yenilmesinden başkası değildir. Kanserli hücreler çoğalır ve bedeni yok eder. Kanserin latince kökeni yengeçtir. Yengece benzeyen tümör yapısı bu ismi vermiştir hastalığa. Ne zaman ki kanserin asıl nedeni tespit edilmiştir, o zaman hücrelerle olan bağ ortaya çıkmıştır.
Metastaz kanserin en kötü haline denir. İki Barış’ın bir arada yazdığı Metastaz’ı bir uçak yolculuğunda ve bir solukta okumuştum. Mehmet Ali Güller ile yaptığım söyleşinin ardından bu kitabın yazarlarından da görüşme sözü aldım.

Söyleşimiz en az kitap kadar heyecanlı oldu. Hatta dozaj öylesine arttı ki Ocak Medya’nın da yanıtına dahil olduğu sorularla son derece demokratik bir diyalog örneği ortaya çıktı. Virgülüne dokunmadan yayına sunduğum söyleşinin bahse konu incelikli noktasını tabii yorumlarınıza bırakıyorum.

Komplo teorilerine hiçbir zaman itibar etmemiş bir yazar olarak kendi ağızlarından aldığım yanıtta da hiçbir nimetin külfetten ari olmadığını tüm takipçilere bir kez daha duyurmuş oldum.

Araştırmacı değil ağırlıkla analitik bir yazar olarak mevcudu tarif etmeyi tercih etmekle beraber, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan gibi iki araştırmacı gazeteciyi de her zaman takdire şayan görmek gerekir kanısındayım.

Ben bir solukta okuduğum ve sorularımda görüleceği üzere takdirle karşıladığım kitaba dair önemli ayrıntılara da vakıf oldum bu vesile ile.

Kitabı okumayı erteleyenleri bu konuda motive edecek şu cümleleri beni söyleşide fazla etkiledi :
“Bakın, biz Cumhuriyet düzenini çok önemsiyoruz. Emekçi ailelerin çocuklarıyız. Önsözde söyledik; borcumuz var. Bizi okuttu, yurttaş kıldı. Bizce, Cumhuriyet’in getirdiği eşitlik vaat eden sistemden kopmakla kriz çıkıyor. Birileri yaşadığımız sistemde imtiyaz istiyor. Kimi siyasetçiler, cemaatler, örgütlenmeler, imtiyaz istiyor. Devletin içinde kendi adamları olsun, ihaleleri kendi taraftarları alsın, suç işleme özgürlükleri olsun, istiyor. İş böyle olunca bir cemaat gidiyor, öbürü geliyor.”

Aslında hikaye bu kadar basit. Çalışmadan, emek harcamadan bir yerlere ulaşmak, bir ülke için kanserli hücre ile yaşamak demek. Metastaz tam da bunu anlatıyor. Sadece bu saik bile bu kitabın derdinin sahiciliğine kafi.
Detaylar için sizi kıraata davetten gayrısı elden gelmez.

Kitabın hikayesi

Veysi Dündar (VD): Metastaz, kanser hücrelerinin vücudun bir kısmından başka bir kısmına geçmesi ve vücudun tümüne yayılması demek. Kitap ismi olarak çok çarpıcı ve karizmatik bir başlık bu… İsmi nasıl buldunuz? Meramınızı eksiksiz anlattığına kani misiniz?

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu (BP/BT): Kitabın adı aslında bir beyin fırtınası sırasında çıktı. Önce kitabı yazıyorsunuz, sonra tüm bu anlattıklarınıza uygun bir isim arıyorsunuz. Her kelime bir kitaba çok, bir anlatıya ise az gelir. Metastaz da belki böyle. Eminim ismi ne olsa biz ne anlatsak azdı. Hem biz yazarken yaşanmaya devam ediyor, hem de dünya üzerinde neyi anlatırsanız anlatın insanın dağarcığı (neyse ki) bir meseleye “bu kadar” diyecek durumda değil. Bu açıdan Metastaz en doğru kelimeydi, diyelim. Şunun için; karşımızda bir örgütlenme vardı. FETÖ’yü kastediyoruz. Buna kanser diyorduk. Hepimizin ortak görüşüydü. Zira kendine bulduğu bedende yaşıyordu. Ondan besleniyor ama ona ihanet ediyordu. Sonrasına ne diyecektik? Bunu düşünürken bir an “Metastaz” çıktı. “İşte bu” dedik.

VD: Metastaz kanserli hücrenin asıl bölgesinden diğer organlara sıçraması olarak nitelendirildiğine göre metastazın kaynağı neresi? Hastalığın başlangıç noktası olarak nereyi dikkate alacağız?

BP/BT: Bakın, biz Cumhuriyet düzenini çok önemsiyoruz. Emekçi ailelerinin çocuklarıyız. Önsözde söyledik; borcumuz var. Bizi okuttu, yurttaş kıldı. Bizce, Cumhuriyet’in getirdiği eşitlik vaat eden sistemden kopmakla kriz çıkıyor. Birileri yaşadığımız sistemde imtiyaz istiyor. Kimi siyasetçiler, cemaatler, örgütlenmeler, imtiyaz istiyor. Devletin içinde kendi adamları olsun, ihaleleri kendi taraftarları alsın, suç işleme özgürlükleri olsun, istiyor. İş böyle olunca bir cemaat gidiyor, öbürü geliyor. Bir suç örgütü gidiyor, öbürü koltuğa oturuyor. Kanserli hücrenin tedavisi yeni bir kanser kaynağıyla örtülüyor. FETÖ gidiyor Menzil geliyor, İskenderpaşa geliyor başkası geliyor. Bizce Metastaz’ın sebebi Cumhuriyet düzeninden uzaklaşmamız.

VD: Güneydoğu’da seçim çalışmalarını yerinde yorumlamak adına gittiğim İstanbul-Antep uçuşunda kitabınızı bir çırpıda okudum. Bildiklerimiz olmasa da, tahmin ettiğimiz düşünceleri belgelemişsiniz. Hissettiğim sadece mide bulantısı ve moral bozukluğu oldu. Her bölümü ayrı ayrı tiksindirici bilgiler içeriyor. Bu ülkenin nasıl bir adalet mekanizmasına ihtiyacı var? Konulara daha vakıf olmanızdan dolayı soruyorum.

BP/BT: Sahiden buna tek bir yanıt verilebilir: Bu ülkenin suçluların peşinden koşan polislere, suçluya delillerle ulaşan savcılara, kararlarını kanunlara ve vicdanlarına bakarak veren hakimlere ihtiyacı var. Ne kadar eksik de olsa, dünyanın en kötü anayasası bile bu zihniyette olsanız adalet imkanı sağlıyor. Yargının içindeki örgütlenmeleri reddedelim, ölçüyü yasalarla koyalım, sadece suçluların peşinden koşalım. Bu yeter.

Şaşırmak güzel şey

VD: Mutlaka okunması gereken siyaset, tarikat ve iş dünyasının ve hatta meşhur dış güçlerin ülkeyi nasıl bir keşmekeşe tahvil ettiklerini örneklendirmişsiniz, belgelemişsiniz. Sizi en çok şaşırtan bulgu neydi?

BP/BT: Şaşırmak güzel aslında. Çoğu zaman şaşırma duygumuzu kaybettiğimiz için kanıksıyoruz. Ama rüşvet alan hakimin bunu Menzilciliği ile, Robin Hood gibi sofilere rüşveti dağıtmakla açıklıyor olmasına, halen şaşırıyoruz. Bizim için insanlığın iyiliğinin tutarlılık haline gelmesi ahlakla olur. Bir hakim, önünde kanun kitabı olan hakim, ahlaki çöküşe inancını gerekçe yapıyor. İşte biz buna şaşırdık.



VD: Bu kadar birbirinin içine geçmiş, çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş, devletin, kamusal alanın, ticaretin her alanına bu kadar çok sirayet etmiş ilişkileri ayıklamak, adil bir şekilde işin içinden çıkmak mümkün değil. Gerçek anlamda bu girift ilişkilerle mücadele edilmiyor mu, mücadeleye cesaret mi edilmiyor? Sizce hangi durum daha baskın?

BP/BT: Her ikisi de. Modern dönemin en önemli sorularından biridir, öğretmenlere kim öğretecek? Peki devletin içinde örgütlenen yapılarla mücadele edenler için aynı soruyu sorarsak? Birincisi, tabii ki bu yapılanmalarla mücadeleyi seçmek bir seçim. Büyük sorunlar olsa da, devlet içinde FETÖ ile mücadele eden insanlar var. Ama bugün diğer yapılanmalar için aynı seçimin yapıldığını söyleyemeyiz. Öte yandan, çok zor bir durumdan söz ediyoruz. Size şahit olduğumuz bir şeyi anlatalım: Ünlü bir sermaye grubunun FETÖ ilişkilerini savcının önüne koyan bir isim şu yanıtı aldı: “o patron Cumhurbaşkanımızın son yurtdışı gezisinde yanında oturuyordu, nasıl yapalım!” Türkiye’de isek “her ikisi de” lafı bile ne kadar eksik kalıyor.

VD: Sizin kitaba sığdırmaya çalıştıklarınız spesifik olaylar mı yoksa durum çok daha geniş bir alanı mı kapsıyor?

BP/BT: Bizim kitaba koyduklarımız belki küçük bir parçası. Bakın Metastaz “FETÖ borsası” hakkında konuşma sansürünü kırdı, farkında mısınız? Şimdi her adliyeden rüşvet aldığı için açığa alınanların haberi geliyor. Maddenin tüm özelliklerini taşıyan en küçük parçasına atom diyoruz ya… Belki de anlattıklarımız yaşananların özelliklerini taşıyan sayılı örnekler.

VD: Gündemi tüm medyadan takip edenler için şok bilgiler değil aslında anlattıklarınız. Kokuşmuşluk, adaletsizlik, onur ve ahlaktan yoksunluk diye özetlenebilecek bu bilgileri, hangi argümanla özetlemek mümkün? Ahlak mı, hırs mı, düşman algısı mı, vs?

BP/BT: Söylediğiniz gibi, aslında çok bilinmezi yazmadık. Sadece tüm kareler yan yana gelince ortaya çıkan görüntü büyük bir şeyi anlatıyor. Ve bu da bizim kafamızı çevirdiğimiz hikayemiz. Çok büyük nesneler görünmez, çok şiddetli sesler duyulmaz. Belki de sorun burada. Bu parçaları yan yana getiremiyoruz. Nedir dediniz ya, bizce doğru kelime; çöküş. Gücü eline geçirmek isteyenler, kendi çıkarlarına her şeyi kurban ediyor. Ve hepimizin biriktirdiklerini çökertiyor. Çöküş dönemlerinin kendine has özellikleri var. Bu yaşadıklarımız da onu gösteriyor.

VD: Okudukça aslında ne kadar önemsiz biri olduğunuzu görüyorsunuz. Gücün yanında olduğunuz sürece tüm suçların affedildiğini fark ediyorsunuz. Normal vatandaş yazdıklarınızın yüzde birini yapsa, müebbet ile yargılanır. Bugün a örgütü gider, b örgütü gelir yarın. Ülkedeki bu gidişat ne zaman değişir?

BP/BT: Kesinlikle öyle. TUSKON’a üye olduğunuzu, Bank Asya’ya milyonlar yatırdığınızı, Zaman’a ortak olduğunuzu, FETÖ imamlarıyla yüzlerce kez görüştüğünüzü düşünün. Ne gelirdi başınıza? Birilerinin hiçbir şey gelmedi. Cumhuriyeti, laikliği, adil bir hukuk düzenini yeniden ayakları üzerine oturtmadan hiç kimsenin güvenliği yok. Ülkenin en kudretli insanı da buna dahil.

Ve başka metastazlar

VD: Kanser ve devamında metastaz bir alanda yoğunlaştı. Peki sizce başka kanser ve metastaz yok mu Türkiye’de?

BP/BT: Var tabii. Aslında metastaz aynı hastalığın bu anlamda başka organlara sıçramasını da tarif ediyor. Bugün polis teşkilatı içerisinde sadece Nurcu 10 civarında 10 gruptan söz ediyorsak, Metastaz başka yerdedir. Sağlık Bakanlığı’nda bir bakan bir cemaat nedeniyle adım atamamışsa Metastaz başka yerdedir. Öte yandan yarın kendilerine sol, Atatürkçü ya da milliyetçi kılıflar altına girip devletin anayasasını başka kitaplara dönüştürenler olursa Metastaz onlardır.

VD: Sizler aynı zamanda ODATV yöneticilerisiniz. Gerçekten özgün habercilik yapıyorsunuz. Ve yargılandınız da… Kendinizi  muhalif bir yayın organı olarak görüyor musunuz?

BP/BT: “Muhalif” diyebilirsiniz, rahatsız olmayız ama biz o kelimeyi tercih etmiyoruz. Bizim herkese karşı bir duruşumuz var. İktidarın yayın organları zaten kendileri gibi düşünmeyen taraftarlarına bile kapalı. Ancak bizim bazı muhalif televizyon kanallarına çıkmamız, bizzat o kanal yönetimleri tarafından yasaklanmış durumda. Bunu orada program yapanlardan biliyoruz. Biz habercilik yapıyoruz, eleştirel gazetecilik yapıyoruz, yanlış yapabiliriz ama gerçeğe ulaşmaya çalışıyoruz, hakikate dair bir ütopyamız var, ona yürüyoruz. Muhalif demek görüntüyü anlatsa da, özü söylemiyor.

VD: Ağır bir soru olabilir ama gazetecilik bunu gerektirdiği için soruyorum.
Yukarıdaki soruyla ilintili olarak; Demokles’in kılıcı neden sadece sizin başınızda sallanmıyor? Herkes o kılıcın darbesini yerken siz neden yemiyorsunuz? OHAL sonrası muhalifler susturulurken siz nasıl bu kadar rahat yayın yapabiliyorsunuz?

BP/BT: Misliyle mukabele edelim o halde… Bu sorunuz Fethullahçıların ürettiği bir yalan üzerine kurulu. Siz Ocak Medya olarak, haftada kaç kez dava tebligatı alıyorsunuz? Ya da bugüne kadar kaç haberiniz mahkeme tarafından yasaklandı? Zamanınızın büyük bir bölümü duruşma salonlarında geçiyor mu? Peki, yaptığınız haberlerden dolayı, aynı anda 3 ayrı terör örgütünden ölüm tehdidi aldınız mı hiç? Bakın, bu saydıklarımızın çok fazlasını biz her gün yaşıyoruz. “Rahat yayıncılık”, “başınızda sallanmayan kılıç” gibi yalanların peşinde değil, gerçeğin izinde olmak gerekir. Eğer gerçeğe biat ederseniz, engeller sizi yıldırmaz ve gerekirse bedeli neyse de ödersiniz. Dün olduğu gibi, yarın da… Biz hapis de yattık, halen yargılandığımız onlarca dava var, ancak birileri gibi bir dönem iktidarın ve FETÖ’nün kepçeyle dağıttıklarından nemalanmadığımız için ayağımıza bağlı taş yoktur. Ne Abdullah Gül’ün adamı olduk, ne Davutoğlucu bilindik, CHP’yi de AKP’yi de eleştirdik. İktidar içindeki tepişmelerin tetikçiliğini yapmadık. Bizim bu özgürlüğümüz verilmeyecek hesabımızın olmamasından kaynaklanıyor.

VD: Kırmızı Kedi yayınlarının son zamanlardaki başarısını neye bağlıyorsunuz?

BP/BT: Kırmızı Kedi ile ilk kitabımızın sözleşmesini mahkeme salonunda yaptık. Biz tutukluyduk. Jandarmalar etrafımızdaydı. İmzaladıktan sonra silahların üzerinden uzattık. Yayınevi yeniydi. Kitabımız riskliydi. Sahibi Haluk Hepkon da tutuklanabilirdi. Bastı ve on binlerce sattı. Sonra diğerleri de geldi. Merkez medya okunur yazarlarını kaybettikçe, “büyük” diye bilinen yayınevleri gerçeğe sırtını döndükçe Kırmızı Kedi büyüdü. Zor zamanlarda doğru yerde durdu. Hayat böyledir, bazılarının takası kıyıda beklerken, bazı kayıklar burnunu dalgalara vurur da gemi olur. Kırmızı Kedi seçtiği yolla bizce kendisinin bile beklemediği kadar büyüdü. Bakın halen Kırmızı Kedi’nin bazı kitaplarının anlı şanlı kitapevlerinde satılması, büyük medya organlarında tanıtılması engelleniyor. Ama tüm engellemelere rağmen o kitaplar daha çok talep ediliyor, daha çok satıyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz