Yazarımız Ali Ağcakulu din ve siyaset ilişkisini devlet ekseninde inceliyor..

0

Din ve Siyaset İlişkisi I

Arapçada bir fiil olan “din” kelimesi; boyun eğmek, hakkını almak, borç almak, adet edinmek, itaat etmek, zorlamak, hesaba çekmek, idare etmek, ceza ve mükafat vermek anlamlarında kullanılmıştır. Kur’an’daki genel anlamı ise Allah’ın koymuş olduğu kanunların ve çizmiş olduğu yolun bütünüdür. Din şeriat/kanun denilen kaideler bütünüdür ki, hem insanlara yol gösteren, hem de sosyal ve siyasal düzenin temel kaynaklarındandır. Din, aynı zamanda insanlara en iyi ve en güzel “hayat tarzını” izah eden kurallar manzumesidir. Dinler, bireylere ve toplumlara rehberlik eden ve toplumları şekillendiren önemli bir faktördür.

Siyaset etimolojik olarak Arapça kökenli bir kelime olup “bir ta’lim ve terbiye” işi demektir. “At terbiyesi” anlamında da kullanılmıştır. Türk İslam geleneğinde ise devlet idare sanatı anlamında kullanılmıştır. Günümüzde aralarında nüanslar olsa da politika (politics) ve siyaset eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Eski Yunan şehir-devletlerine “polis” denirdi. Her “polis” halkının inandığı ayrı bir Tanrı vardı ki bu durumun, devlet politikası ile sıkı bir ilişkisi vardı. O halde politika aynı zamanda dinsel hüviyeti de olan bir kavramdır.

“Din” ve “Siyaset” tarih boyunca insan ilişkilerini düzenleme iddiasında bulunan iki kurum olarak ortaya çıkmış ve varlıklarını devam ettirmişlerdir. İnsanın kendisi ile , bireyin diğer bireylerle, bireyin toplum ve devlet ile, insanın eşya ve hadiselerle ve nihayetinde insanın Allah ile olan ilişkilerini düzenlemek bu iki kurumun ilgi alanına girmektedirler. Bu ilişkiler ağını düzenlerken temel alınan hedef ise insanın mutlu olmasıdır.

Allah Adem’i yeryüzüne gönderince, onunla beraber bu ilişkiler ağını düzenleyen bir kurallar manzumesi olarak sahifeler göndermiştir. İnsan böylece bir “din”  mensubu olarak –ki Allah katındaki dinin adı İslam’dır– yeryüzündeki macerasına başlamıştır. Peygamberler tarihi dinin tekamül tarihi olarak da okunabilir. Son Peygamber Hazreti Muhammed (AS) ile din tekamül etmiş ve  yukarıda zikredilen ilişkiler ağı yeni bir paradigma ortaya konmuştur.

Siyaset ise tam olarak ne zaman ortaya çıktı, bilmiyorum. Muhtemelen peygamberlerin ortaya koyduğu doktrini kabul etmeyen ve alternatif “ilişkiler düzlemini” benimseyen kişilerin düşünceleri, siyasetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda ilk siyasi hareketin Hazreti Adem’in “Kabil” adındaki oğluna ait olduğu söylenebilir mi, doğrusu emin değilim. Ama peygamberler tarihi aynı zamanda alternatif  siyaset kurumlarının da varlığına işaret etmektedir.

Ama günümüzdeki anlamı ile bilinen ilk siyaset düşünürü Aristoteles’dir. Onun “Politika” adlı eseri siyaset kurumunun ilk kutsal kitabı kabul edilebilir. Ondan evvel Platon “Devlet” adlı eserini yazmış olsa da, Platon’un düşünceleri Sokrat’ın etkisindedir. Sokrat’ın bir peygamber olabileceği değerlendirildiğinden, Platon’un fikirleri bir dinin yorumları gibidir. Hülasa, siyasetin en meşhur peygamberi olarak kabul edilen Aristoteles politikayı, insan saadetini gerçekleştirmek amacıyla icra edilen en ulvi ve manalı sanat olarak değerlendirir.

Yukarıdaki anlattığımız ilişkiler ağında ağındaki ağırlık merkezi, bir hareketin “dini bir hareket” veya “siyasi bir hareket” olduğu hakkında fikir verir. Siyaset kurumunda ağırlık insan-devlet ilişkilerinde iken, din kurumunda ise ağırlık insan Allah ilişkisindedir.

Siyasetin ağırlık merkezini devlet oluşturduğu halde dinin ağırlık merkezinde devlet yoktur. Bundan dolayı Kur’anda tanımı yapılmış bir devlet modeli olmadığı gibi, ayrıntılı bir siyaset biçimi de ortaya konmamıştır. Ama Kur’anda siyaset kavramını karşılayacak bazı temel ilkeler ortaya konmuştur. Kelamcıların karşı çıkmalarına rağmen, fıkıhçılar şeriatın uygulanması için zorunlu bir devlet modelinden bahsetmişlerdir. Ahkamu’s-Sultaniye türü eserler siyaset ve devlete dairdir. İslam literatüründe devlet ve siyaset; fıkıh, kelam ve felsefe ilim dalları tarafından tartışılmış ama bu düşüncelerin zamanın ihtiyaçlarına göre geliştirilmemesinden dolayı, modern çağda devlet ve siyaset konusunda İslam toplumlarının ihtiyaçları cevapsız bırakılmıştır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz