Yeryüzünde Fitne ve Fesad Çıkarmak

2
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Daha önce ayrı, ayrı işlediğimiz fitne ve fesad konularını; Dünyada, özellikle Ortadoğu’da  meydana gelen son gelişmeler üzerine tekrar ele aldık.

Tanımlar

Fitne; sınama, maddî ve mânevî sıkıntı, üzüntü, belâ ve felâketle imtihan etme anlamlarına gelir. Özellikle dilimizde insanlara fenalık yapmak, onları belaya uğratmak ve genelde toplumda kargaşa çıkarmak gibi kötü fiil ve davranışlar için kullanılmaktadır. 

Fitne kelimesi bunlardan başka, küfür, azgınlık, sapıklık, günah, ayrılık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırma (iğva), kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan çıkarma, birbirine düşme, çekişme, zulüm, baskı, karışıklık ve bir şeye fazla meyletme gibi anlamları da vardır. Diğer tabirle fitne, bir bakıma algı operasyonudur.

Fesad; Bozmak, bozulmak, çürümek; sağduyudan sapmak vb. anlamlara gelir. 

İsim olarak da “zulüm, çalkantı, düzensizlik, kuraklık, kıtlık” mânalarında kullanılmıştır. 

(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “fesâd” md.); (Tâcü’l-ʿarûs, II, 452). 

Aynı kökten gelen “ifsat”, bozma, karıştırma, kokuşturma, geçersiz duruma getirme anlamına gelir. İslâm, fesat çıkarana “müfsit” demiş ve onu lanetlemiştir. (Kāmus Tercümesi, “fsd” md.)

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, fesadı; “herhangi bir şeyi veya malî değeri faydalanılabilecek halden çıkarmak ve özellikle Allah’a isyanla kendi nefsini mahvetmek” şeklinde tanımlamaktadır. 

Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanlar; cana, mala veya ırza saldırarak, yahut tarım ürünlerini veya insan neslini bozmaya teşebbüs ederek ilâhî düzeni ve halkın birliğini, dirliğini ihlâle kalkışanlar, zulüm, israf ve alçakça tutumları ile güzel ahlâkı bozanlar ve berrak fikirleri bulandıranlardır”, der. (Hak Dini, III, 1663; V, 3757; VIII, 5806)

Kur’anda Fitne ve Fesad 

Kur’an-ı Kerim, “Fitneyi, (insan) öldürmekten (katil’den) daha büyük suçtur.” (Bakara, 2/191) diye tarif etmektedir. Fitnenin Kur’an’da başlıca şu mânalarda kullanıldığı görülür: 

Sınama (ibtilâ), deneme (ihtibâr) ve imtihan (el-Bakara 2/102; Tâhâ 20/40, 85, 90, 131);  Şirk, küfür, müşriklerin müslümanlara uyguladıkları ve şirke döndürmeyi amaçlayan zulüm ve baskıları (el-Bakara 2/191, 193, 217; en-Nisâ 4/91);  Sapıklık, sapma, saptırma (el-Mâide 5/41, 49; es-Sâffât 37/162); Azap, işkence, ateşe atma (el-Ankebût 29/10; ez-Zâriyât 51/13, 14; el-Burûc 85/10);  Düşman saldırısı (en-Nisâ 4/101); Allah’ın kullarına farklı imkânlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması (el-En‘âm 6/53; el-Furkān 25/20);  Bol rızık veya genel olarak nimet (Zümer 39/49; el-Cin 72/ 17); Günah, nifak (el-Hadîd 57/14, et-Tevbe 9/49); Şeytanın hile ve tuzakları, şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı bâtıl inanç ve kuruntu (el-A‘râf 7/27; el-Hac 22/53); şeklindedir.

Kuran’da fesad ve ifsad kavramları kozmolojik, içtimaî, siyasî, hukukî ve ahlaki düzenle ilgili bir konumda kullanıldığından belli bir düzen veya dengenin bozuluşunu da ifade eder. 

Hz. Süleyman’ın güçlü hükümdarlığı karşısında Sebe melikesinin endişeye kapılarak ülkesinin Süleyman tarafından istilâ edilmesi durumunda içtimaî ve siyasî düzenin altüst olacağını düşünmesi (en-Neml 27/34);

Yine, Firavun yönetiminin Hz. Mûsâ ve kavmini yerleşik dinî anlayış ve ona dayalı düzene karşı bir tehdit sayması ve onları potansiyel bozguncu olarak nitelemesi (el-A‘râf 7/127);

Firavun’un aynı endişeden dolayı Hz. Mûsâ’yı öldürmeyi tasarlaması (el-Mü’min 40/26) fesad ve ifsad terimleriyle ifade edilmektedir Kur’an’da.

Şu halde fesad ve ifsad, özellikle Sebe melikesi ve Firavun örneğinde görüldüğü gibi sadece ilâhî iradeye uygun olan düzen, denge ve kuralların bozuluşunu değil, aynı zamanda genel olarak yerleşik düzeni bozucu bir tehdit unsurunu veya teşebbüsü ifade eden bir terimdir. 

İhtiyaçlarını karşılayıp Mısır’dan dönmek üzere yola çıkan Hz. Yûsuf’un kardeşleri hırsızlıkla itham edilince kendilerini şu şekilde savunmuşlardı: “…Allah’a yemin olsun ki, bizim bu ülkede fesat çıkarmak için gelmediğimizi sizler de biliyorsunuz; biz hırsız değiliz” (Yûsuf 12/73). Burada da fesad, “yerleşik hukukî ve ahlâkî kaideleri ihlâl etmek” anlamında kullanılmıştır. 

Yukarıdaki ayetlerde fesadın devletler arası ilişkilerde de  ceryan ettiği görülmektedir.

Ayrıca ölçüyü, tartıyı eksik kullanmak (Hûd 11/85), ekini ve nesli helâk etmek (el-Bakara 2/205), akrabalık bağlarını koparmak (Muhammed 47/22), fitneye yol açmakla fesad ve ifsad arasında bağlantı kuran âyetler bu kabildendir. 

Organik ve tabii ortamın veya kozmolojik düzenin bozuluşu da insanların kendi yaptıklarından  kaynaklandığı fesad kelimesi ile ifade edilmiştir. (Rum/41)

Kur’an’da fesadın karşıtı salâh, ifsadın karşıtı ıslâh ve müfsidin karşıtı muslihtir. Fesad fâsıkların ve münafıkların, salâh da müminlerin vasfıdır. (el-Bakara 2/11; el-A‘râf 7/56-57, 142; en-Neml 27/48-49). 

Hadislerde Fitne ve Fesad

Peygamberimiz (s.a.v.) kendinden sonra meydana gelecek ve Müslüman toplumun dirlik ve düzenliğini bozacak çeşitli fitnelerden ümmetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin özelliklerini de sayarak bunları ümmetine tanıtmıştır.

Hadislerde geçen fitne tanımı özetle şöyledir:

Ümmetin birliğini bozan faaliyetler, fırka fırka olmalar, dinî ve siyasî çekişmeler; Müslümanlar arasında çıkan bağy (isyan, azgınlık) gibi olaylar; İslâm uğruna çalışma gayretinin azalması, zalim yöneticilerle mücadele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden dönmelerin artması birer fitnedir. (Buhãri,`İlim”, 24, “Fiten”, 5 ; İbn Mãce, “Fiten”, 25).

Ebu Musa el-Eş’arî’nin rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mümin olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar. (Ebu Davud, Fiten, 30; Tirmizi, Fiten, 30)

Kâ’b İbni İyaz‘dan radıyallahu anh’den rivayetle  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır.” (Tirmizî, Zühd 26) buyurmuşlardır.

Hadis-i Şerif’lerde  fesad; “bozulma”, ifsad;  “bozma” anlamında kullanılmış ve bunlar genellikle ahlâkî bozukluğu ifade etmektedir. 

“Dikkat edin! Bedende öyle bir et parçası vardır ki o sağlıklı olduğu takdirde bütün beden sağlıklı olur; O bozulduğu takdirde bütün beden bozulur; iyi biliniz ki o et parçası kalptir” (Buhârî, “Îmân”, 39) meâlindeki hadis, insan organizmasına ait bir olguyu dile getirmekle beraber kalbin mânevî ve ahlâkî anlamına da işaret etmekte, kalbî ameller planındaki samimiyet yahut kötü niyetin topyekün ahlâkî davranışlarda kendini göstereceğini ima etmektedir. 

Bir çok hadiste de fesad; Savaş, zulüm, çalkantı, düzensizlik, kuraklık, kıtlık” mânalarında kullanılmıştır. 

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:  Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Fırat nehri, altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: ‘Herhalde savaşı ben kazanacağım.’ der.” Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29, (2894); Ebu Davud, Melahim 13, (4313, 4314); Tirmizî, Cennet 26, (2572, 2573)

Fitne ve Fesadın mahiyeti 

Arap dilinde fitnenin asıl anlamının “deneme ve sınama”, özellikle de “ateşe atarak deneme” olduğundan, kelimenin öteki kullanımları temelde bu mâna ile ilişkisi olduğu görülmektedir. 

Deneme bazan, insanlar için daima bir risk taşıyan mal-mülk, evlât, sağlık gibi nimet sayılan şeylerle olduğu gibi; yokluk, hastalık, musibet, şeytan veya düşman tasallutu gibi sıkıntılarla da olmaktadır (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, I, 461-462). 

Bu husus özellikle, “Sizi bir fitne/imtihan olmak üzere şerle de hayırla da deneyip sınarız” meâlindeki âyette (el-Enbiyâ 21/35) açıkça belirtilmiştir. 

Fitneye sebep olan pek çok kötü fiil ve davranış, toplumları içten içe kemirerek temelden çökmelerine neden olur.  

Fitneler kimi zaman yavaş yavaş ortaya çıkar. Böyle durumlarda insanlar bunun farkına varmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terk etmez. İyi düşünmedikleri ve iyi hesap etmedikleri için fitneye karışanlar pek çok zarara uğrarlar ve çoğu zaman fitne içinde olduklarını bile düşünmezler, bilmezler. Zamanla bunu fark edebilenler olsa da insanların çoğu  bunu anlayamazlar.

Fitneler bazen de dinde grup, grup olmak mezheplere bölünmek yüzünden de çıkabilir. Herkes kendi görüşünü en doğru olduğunu kabul eder. Kendisi gibi düşünmeyen başkalarını,  batılda, yanlışta ve sapıklıkta görürse, küfür ile itham ederse, Müslümanlar arasına fitne girmiş demektir. 

Bunun sebebi kimilerinin mezhebini, grubunu, cemaatini veya tarikatını, o mezhebe ait görüş ve prensipleri, Din’in önüne koymasındandır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına ‘öteki’ gözüyle bakmaya başlarlar, ötekileştirirler. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar, şeytanlaştırma başlar.

Fitne zamanında yalan artar, algı operasyonları yaygınlaşır. İlmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, gerçekler bir işe yaramaz. İlim ve gerçekler çok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi arttırıcı bir şekilde kullanılır. 

Herkes kendi görüşünü doğru kabul eder ve onu gözü kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri sözde kalır. Kişilere ve gruplara bilgisizlik, tarafgirlik ve algılar yön verir, akl-ı selimden çok arzulara uyulur. 

Fitneye düşenlerin hedefleri belli değildir. Kör kuyuya taş atanlar gibidirler. Fitne zamanında dinî hükümler ile fitneye yön veren ve fitneye düşen güçler arasında derin bir uçurum meydana gelir. 

Asaletli ve yüce karakterli aklıbaşında, bilge insanların sözü dinlenmez. Meydan ilkesiz ve kötü kimselere, dalkavuklara ve menfaatperestlere veya küresel güçlerin maşalarına kalır. İnsani değerlere hücum edilir, haysiyetlere, kişisel haklara dokunulur, canlara bile kıyılır.

Fitne zamanında bereket azalır, ekonomik  sıkıntılar başgösterir, salih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan davaları sürüp gider, dinî konularda cahillik yaygınlaşır, can ve mal güvenliği kalmaz. 

İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider. (bkz. Buhârî, Fiten 26, İ’tisâm 2; Müslim, Küsûf 8, 11, 12, 22; Ebû Dâvud, Fiten 24, 149).

Fesadın mahiyetini de üç ana başlık altıda değerlendirebiliriz.

1-İlahi Hakları İhlal Etmek 

Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)’ı inkar etmek, O’nun birliğini kabul etmemek, ya da insanları O’nun yolundan alıkoymak fesatlıktır ve büyük azabı gerektirir. (Nahl,16/88)

Allah (c.c.)’ın peygamberler (a.s.) aracılığı ile gönderdiği dini yalanlamak, ona karşı gelmek bir çeşit fesattır. Böyle bir fesada düşenler de zalimlerin ta kendileridir. (Yunus, 10/39-42)

Hz. Salih (a.s.), kendi halkına insanları Allah (c.c.)’ın yolundan alıkoymamalarını söylüyor ve böyle bir eylemin fesad olduğunu, fesatçıların sonunun da iyi olmayacağı uyarısında bulunuyordu. (A’raf, 7/85-87)

Hz. Şuayb (a.s.) kendisine karşı gelen kavmini ‘müfsitlerden olmayın’ diye uyarmıştı. Ancak Medyen halkı O’nu yalanladı. Bu yüzden de cezaya çarptırıldılar. (Ankebût, 29/36-37)

Firavun ve kavminin ileri gelenlerinin Hz. Musa’yı (a.s.) dinlememeleri, kurdukları zulüm düzeni, gönderilen ayetlere karşı haksızlık etmeleri ve kibirlenmeleri de fesattan başka bir şey değildi. (A’raf, 7/103)

2- İnsan Haklarını İhlal Etmek

Fesad; iyilik, güzellik, doğruluk ve adalet ilkeleri esas alınarak oluşturulan ya da oluşturulmaya çalışılan bir sosyal düzene karşı çıkmayı simgeleyen bir kavramdır. Adalet ve huzur düzenine aykırı bütün kötülükler fesattır. 

Bu bağlamda hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapmak, kamu düzenini bozmak, ticari ve iktisadi hayatı mahvetmek, hak ve adalet sınırlarını aşarak azmak, bozgunculuk yapmak, ya da buna sebep olmak, insanları kolay yönetmek  için gruplara bölmek, zalim yöneticilerin zülmü, iktidar tutkunluğu ile her türlü aşırılığa sapmak, insanların haklarına zarar veren fesad türlerindendir.

Aslında hiçbir müfsid ‘Ben müfsidim!’ demez ve hiçbir bozguncu kendinin bozguncu olduğunu kabul etmez. Bunlar, ağızlarını her açışlarında ıslahtan, imardan bahisler açar; kendilerini ifadeden, iradelerinin hakkını eda etmekten dem vururlar. 

Böyle deyip, böyle düşündükleri gibi, aynı anda vicdanlara baskı yapar, başkalarının hakkını çiğner, zulmün en hunharcasını irtikap eder, azgınlıktan azgınlığa koşar ve herkesi sindirmeye çalışırlar. 

Tarihte gelmiş geçmiş tüm müfsidler, İlahi  kurallar dahil hiçbir kanuna, nizama saygılı olmamış, hep başına buyruk hareket etmiş ve her zaman bir anarşist gibi davranmışlardır. Onlar dinsizdir ama dindar görünmüşler; tam anlamıyla bozguncudur, ancak hep ıslahtan dem vurmuşlardır.

Aslında farklı coğrafyalarda terörün asıl mimarı da işte onlardır. Yeryüzünde fitne ve fesadı körükleyen; masum insanların kanına giren; diktatörlük tesis etmek için uluslararası kuralları hiçe sayanlar; çıkarları uğruna canlara kıyanlar ve siyasî, idarî, iktisadî, kültürel bunalımlara sebebiyet verenler onlardır.

Bundan dolayı  fesadın kanunu, kuralı olmadığı gibi müfsidin de belli bir çizgisi yoktur. Onlar bugün böyle, yarın başka türlü, öbür gün ayrı bir fantezi ve bir başka zaman da farklı bir hezeyan peşindedirler. İşte, bunları alkışlayanların hâlleri bunlardan daha utandırıcı ve daha acıdır.

Çünkü  bir gün ‘demokrasi’, ‘hürriyet’ ve ‘insan hakları’ sözcüklerini alkışlarlar; bir başka gün ise, farkına varmadan, darbelere, ihtilallere, masumlara yapılan zulümlere alkış tutmak mecburiyetinde kalırlar.

3-Ahlâk Açısından Fesad Olan Davranışlar

İslâm’ın koyduğu bazı ahlâk kurallarını çiğnemek de Kur’an tarafından ve hadislerde fesad olarak nitelendirilmektedir. Yalan, iftira, hased, zem, gıybet, yalancı şahitlik vb. gayri ahlaki davranışlar fesadtır.

Kuran’da Hz. Lût (a.s.) kavminin çirkin davranışları;  Karun’un mal ve servet biriktirerek onunla övünmek ve menfaatleri uğruna firavunla işbirliği yapması, kıskançlıklarından dolayı, Yusuf’u kardeşleri tarafından kuyuya atılması gibi davranışlar birer fesad olarak zikredilmiştir.

Kısaca can, mal, nesil, din ve akıl güvenliğini tehlikeye sokan her şey fesad, bunu yapanlara müfsid, bu zararlı işlere ‘mefsedet’ denir.

Fitne ve Fesadın sonuçları

Şüphesiz ki insanlar, hayır veya şer olsun bütün yaptıklarının karşılığını hem dünyada hem ahirette alırlar/bedelini öderler. 

Yeryüzünde çeşitli şekillerde fesad çıkarıp ilâhî düzeni, kişilerin ve toplumların ahlâklarını, ürünlerini ve nesillerini bozan, onların haklarına tecavüz edip zulme sebep olan ve huzuru kargaşaya ve mutsuzluğa çeviren bütün müfsidler mutlaka cezalarını bulurlar.

Kur’an-ı Kerim, Allah (c.c.)’ın fesad eylemlerini ve bunları yapanları bildiğini, onların yaptıklarından haberdar olduğunu, dolayısıyla onlara hak ettikleri cezayı mutlaka vereceğini bildiriyor. (Âl-i İmran, 3/63)

Allah (c.c.) fesad çıkaranlara, ahdini bozanlara ve birleştirilmesini istediği bağları koparanlara lanet ediyor ve yurdun kötüsünü (Cehennemi) onlar için hazırladığını haber veriyor. (Ra’d, 13/25)

İnsanların yaptıkları kötü fiiller yüzünden hem karada, hem de denizde fesad çıkar. Bununla toplumların huzuru kaçar, haklar ihlal edilir ve hatta tabiatın dengesi bozulur. 

Bu fesada sebep olanlar, yaptıklarının karşılığının bir kısmını dünyada tadarlar. Bazen bir belaya uğrarlar, bazen helak edilirler. Tarihte bunun pek çok örnekleri vardır. (Rûm, 30/41-42)

Kur’an-ı Kerim, Medyen halkı, Âd, Semûd, Lut kavimleri, Ashabı Eyke, Ashabı Fîl, Ashabı Karye, Firavun ve halkı, Beni İsrail’in vb. kavimler yeryüzünde fitne fesad çıkardıklarından ve bu kötülüklerden vazgeçmediklerinden dolayı çeşitli cezalara çarptırıldıkları bildirilir.

Bu gün de dünyada olduğu gibi özellikle Ortadoğu da fitne ve fesad çıkaranlar,  şu veya bu şekilde mutlaka bunun bedelini ödeyeceklerdir.

Vesselam.

Kaynak:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, “Fitne”, “Fesad”,maddeleri.

Ahmed Kalkan, Ansiklopedik Kuran Kavramları ve Güncel Yansımaları, “Fitne”,”Fesad” maddeleri.

2 YORUMLAR

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz