Yılın Son MGK Toplantısında Öne Çıkan Madde; Ekonomik Anlamda Sınama ve Tehditlere Karşı Önlemler

2

Genel olarak bir alışkanlık olsa gerek MGK toplantılarını sıkı sıkıya takip ederim. Ülkenin stratejik savunma ve taarruz planlarını ilk elden duymak / okumak beni mutlu eder. Ve buna göre kendimce amatör politikalar geliştiririm.

Bu yılın son MGK toplantısı dün öğlen saatlerinde yapıldı. Basına verilen bilgi notunda, gelir – geçer konular dışında dikkat çeken en önemli husus, tüm medyanın dikkatini topladığı ikinci maddeydi; Ve Cumhurbaşkanımızın da hafta içi ilan ettiği “Ekonomik Kurtuluş Savaşımız” ile paraleldi. “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam alt yapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş, Cumhuriyetimizin 100. Yılında her alanda olduğu gibi iktisadi olarak da güçlü şekilde ulaşma kararlılığı teyit edilmiştir.” Yani diyor ki; “Dış Güçlerin / Dış Mihrakların ülke ekonomimize yaptıkları test ve tehditler düşünülmüş, değerlendirilmiştir.”

1 El Salvador Kolonu 1,39 ₺ olmasıyla El Salvador Hükümetinin Türkiye’ye karşı neden bir ekonomik tehdit oluşturduğunun cevabını ise El Salvador Hükümetine bırakıyoruz. Onlar da şaşkındır büyük ihtimal. Hatta muhtemelen onların da haberi yoktur ama biz çoktan “Ekonomik Savaş” açtık kendilerine. ₺’nin değer kaybetmesinde onların da muhakkak payı vardır. Sonuçta “dış mihrak” değil mi hepsi aynı.

Sadece El Salvador mu?

Yüzlerce ülke sayabiliriz “Dış Mihrak” adıyla Türk Lirasına karşı savaş açmış. Guatemela Quetzalı’nı da unutmuş değiliz. O da; 1,58 ₺ olmuş. Dolar / Euro olayına hiç girmiyoruz zaten. O boyumuzu biraz aşar. Ama beni en çok şaşırtan Makao Patakası’ydı. O ne ara 1,52 ₺ oldu, onu gözden kaçırmışız, o ara golü yemişiz işte. (Makao; Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı Özerk bir bölge) “Eyy Makao! Lotus Çiçeği yetiştiriciliğini de sizden öğrenecek değiliz!” Onlara da savaş açtık. Ekonomik tabii.

“Ekonomik Kurtuluş Savaşı” diyoruz bir haftadır. Eski bir asker olarak “Savaş” terimine “Realist” yaklaşırım ben. Eğer bir cümle veya konuşma içinde “Savaş” kelimesi geçiyorsa algıda seçicilikten olsa gerek hemen elimle belimi yoklarım. Hazır olmak lazımdır. Söz konusu “savaştır” Duygularımla hareket etmem, kafamda türlü türlü planlar oluşur. Çıkışlar. Kurtuluş Reçeteleri. Eldeki güçler, düşman kuvvetleri. Azami ve asgari kazanımlar. İstihbarat. Ulaştırma ve mühimmat. Tren yolları – kara yolları. Askerin ekmeği, eratın yiyeceği! Öyle kitaplardan okuyamayacağınız milyonlarca senaryo gezer kafamda ve birinin kuyruğu bir diğerine değmez. Çünkü siz bana “Savaş” dediniz bir kere. Kulağıma karpuz suyu kaçtı, kimse kusura bakmasın! Savaştan uzak dururum, barış için canımı veririm, Halkların kardeşliği için asla tereddüt etmem ama gerekirse de destanlar yazarım.

Ancak; Her yerde, asker olsun / olmasın, ömründe gördüğü tek kan Kurban Bayramı’nda kestiği keçi kanı olsun / olmasın herkesle bir Naralar atıyoruz, çığlıklar atıp, yeminler ediyoruz. “Ekonomik Kurtuluş Savaşımız başladı” diye “Başkomutan emrindeyiz” diye. “Devletimizin Yanındayız” diye… Diye… Diye…

Bir yel değirmeni mi var karşımızda henüz o belli değil ama teoride koşulların “Savaş” şartını oluşturabilmesi için bazı maddelerin olgunlaşması gerekir. Eski bir asker olarak bunu kolaylıkla yazabilirim; Vukuu bulan bir olayın adının “Savaş” olabilmesi için; İşgal, tehdit, toprak bütünlüğün bozulması, bireysel vücut veya ulus bütünlüğüne tehdit / taciz, kutsal değerlere saldırı ve tecavüz ve hatta işgal / ilhak ve hatta bunun planlarının ayyuka çıkması bile yeterlidir. Bunlardan bir ya da birkaç tanesi oluşmalı ki; “Savaş” ortaya çıkabilsin. Bu bilgiler neticesinde “Ekonomik Savaş” diyorsak, iktisadi anlamda bize ait olanları işgal, tehdit, bütünlüklerine taarruz, kutsal değerimiz olan ₺’ye saldırı olması gerekir ki; bunun adı “Ekonomik Savaş” olsun. Bir de buna “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” dersek; bu saydığım parametrelerin bir veya birden fazlası olmuş, gerçekleşmiş, vukuu bulmuş ve hiçbirimizin haberi olmadan bu meydana gelmiş ve şimdi de bundan “Kurtulmak” için savaşa çıkıyoruz demektir.

Peki; Bu savaş nasıl ortaya çıktı? Ya da bu tip taarruz ve saldırılar olurken, bunları savunmakla görevli hatta bertaraf etmek ve karşı saldırılar düzenlemekle görevli olan kimlerdi?

Evet, mevcut ve başta olan, sorumlulukları dâhilinde hareket etmekle görevli, bu hükümet.

Birileri bize ekonomik anlamda savaş açarken, ekonomimizi işgal ederken, kutsal saydığımız ₺’ye taciz ve tecavüz ederken demek ki hükümet uyumuş. Buradan bu anlaşılmaz mı? Uyanamamış. O an fark etmemiş, dikkati başka yerde olduğu için olmalı ki, şimdi kalkıp “Haydi bakalım herkes Ekonomik Kurtuluş Savaşımıza” diyor. Tüm bunlar olurken nerede, ne yapıyordunuz acaba? Sizin göreviniz bu değil miydi? Ne ara fark ettiniz işgal edildiğimizi, bütünlüğümüze tehdit oluştuğunu hatta taciz ve tecavüzleri? Ki fark ettiğinizde belli ki çoktan iş işten geçmiş. Şimdi de “Haydi” demenizden bu belli.

20 yy başında bir kurtuluş savaşı verdik. Ve parsel parsel satılan – peşkeş çekilen topraklarımızı kurtardık. Ve bu hatayı yapan, tekrardan aynı hataya düşmesi muhtemel olan sorumluları defettik. Dönemin popüler “Dış Mihraklara” rica minnet telgrafları çekip, korkularından dolayı kaçmak zorunda kaldılar. Şimdi yine verelim savaşı. Ekonomik anlamda ama olsun. Tamam, sorun değil. Biz özümüzde “savaşçı bir milletiz” zaten. Ama ondan sonra bizleri bu savaşın sınırına getiren sizlere tekrar yetki verir miyiz? Ya da sizin bunu istemeye yüzünüz olur mu? ₺’mize saldırdılar. Peki, ama neden? Çünkü güçlü olmamızı istemiyorlar. Yahu El Salvador hatta 90’ın üzerinde ülke bizim neden güçlü olmamızı istemesin ki? Dünyanın diğer ucundaki bir ülke bizden ne istesin? Ne istesin ki; ceylanı dişleriyle parçalayıp, çiğ çiğ yiyen kabilelerden bile paramız değersiz hale düşsün? Ki çoğunun para birimi bizi çoktan geçmiş ve neredeyse ikiye katlamışken? Tam bağımsız bile olamayan Makao’nun bizle ne alıp veremediği olabilir ki? Bak onlarda geçmiş bizi. Sorun onlarda mı yoksa bizde mi pardon sizde mi? Bunu size soruyorum! Siz cevap vereceksiniz bana, Makao Hükümeti değil. Ki öyle bir hükümet var mı yok mu o da belli değil.

“Ekonomik Kurtuluş Savaşımız” Böyle söyleyince ve yazınca çok havalı duruyor ama tekrar ve tekrar ediyorum kimse şunu sormuyor; “Neden böyle bir savaş vermeye mecbur kaldık?” Neyi eksik yaptık? Yaptınız? Nerede hatalar oldu? Neden bir “savaş” vurgusu ortaya çıktı. Bir siyasi sözcü dedi ki; “Japonya acaba böyle düşünüyor mu?” Peki, ben aynı kişiye şunu sorayım; “Japonya neden böyle bir –Ekonomik Kurtuluş Savaşı- vermiyor da biz elimize tuzluğu kapıp koşuyoruz her “Hıyarım var” diyenin arkasından?”

Bir Türk Lirası; 0,0031 Kolombiya Pesosu yapıyor. Peki, neden Kolombiya bize savaş açmıyor? Yoksa Kolombiya’da yakında seçim olmayacak mı? Tabanını sıcak tutmak için böyle söylevlere ihtiyacı yok mu? Ya da Kolombiya Hükümetinin suçu atacağı bir “Tek Partili Dönemi” hiç olmadı mı? Evet, bizde oldu. Ama sanırım bu sorun “Tek Partili Dönemin” suçu gelgelim daha da eskilere gitmekte fayda var, Cilalı Taş Devri iyi incelenmeli mesela. Bulunur muhakkak orada da bir suçlu. Bunu becermekte üstüne olmayan insanlar yaşıyor bu ülkede. Çaba gösterilse bulunur illa ki bir mağara da soğan – patates zulalayan birileri. Yastığının altında dolar saklayan bir teyze.

Bir asker olmanın en büyük avantajı; Düşmanınızı önünüzde görüyor olmanızdır. Ve bu yüzden “Siyasete ve Politikaya” giren asker ve / veya asker kökenliler başarılı olamazlar. Rasyoneldir askerler, realisttir. Hatta acımasız ve katı birer pragmatisttir. Biraz marjinal eğilimleri olanlar materyalist bile olur.

Ve bende eski bir asker olup, bu özellikleri bünyesinde barındıran biri olarak şunu soruyorum; “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” veriyorsak, bu “Ekonomik Kurtuluş Savaşı”nın gelip kapımızı çalana kadar bunu savuşturmakla görevli olan birimler ne yapmışlar? Neden işler bu noktaya gelmiş? Suçlu kim? Yanlış nerede? Savaştan korkanın, kavgadan kaçanın kaşığı kırılsın! Yeminler olsun ki; en önde giderim. Ama “Neden?” Çok basit bir soru; Nasıl bu hale geldik? Nerelerde – Kimler – Nasıl yanlışlar yaptı? Savaştan sonra hesabı sorulacak mı? Ya da şimdi? Hesabı sorulamayacaksa eğer neden savaş verelim ki? Aynı seçilmiş ya da atanmış adamlar yine aynı hataları yapacak olurlarsa biz ne yapalım? Ömrümüz “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” vermekle mi geçecek? Balı – Böreği yiyen hep başkasıyken biz niye tezeğin içinde kavrulacağız?

Tekrar soruyorum ve yorulmuyorum çünkü anladığınızdan emin olmak istiyorum; Bu savaşı vermemiz için oluşan şartları görmeyen, önlemler almayan ve hatta savunma / saldırı planları yapmayanlar kimler? Peki, biz tekrar o adamları bizleri yönetsin diye başa geçirecek miyiz? Ev sahibinin hiç mi suçu yok? Suçluysa kim onlar?

Ortada bir “savaş” varsa koşarız elbet ama terledik artık. İnanın ki; yorulduk. Sizin peşinizden kavgaya gidip, eksik kalmaktan yorulduk. Güreşmek bizi yıldırmadı ama hor görülmekten – alaya alınmaktan bıktık. Azıcık huzur, refah ve mutluluk istiyoruz. Bunu vermek yerine siz bizim tepsimize “Savaş” koyuyorsanız lütfen müsaade edin, yol verin kendinize, bizi bizle bırakın, uzak durun bu halktan! Çünkü biz şarkılar – türküler söyleyip, barış içinde dans edip, yiyip – içip, eğlenmek istiyoruz. Türkçe, Kürtçe, Lazca, Çerkezce, İbranice ya da Rumca halaylar – naralar atmak istiyoruz. Barış istiyoruz kendi halkımızla. Zira çok yorulduk sizin yarattığınız kavgadan, şiddetten, kinden ve intikamdanÖtekileşmekten, kutuplaşmaktan, kırılmaktan ve üzülmekten. Ne şarabımız dökülsün ne soğanımız çalınsın. Elinizi uzatmayın bu helal lokmalara! Yeterince yediniz, doydunuz, kulaklarınızdan fışkırıncaya kadar taştınız. Daha ne istiyorsunuz da savaş davulları çalıyorsunuz! Abdestinizi nerede bozduysanız gidin orada yeniden abdest alın! Vallahi ayıplamayız. Gülüp, alaya almayız. Zira bizim ne abdestle ne haramla ne helalle, ne Allah’la ne de başka bir Tanrıyla bir kavgamız yok. Hepsi bizim, hepsi “bu büyük insanlığın” Bizim helal şarap dolu ibriklerimizdan uzak durun yeter, gölge etmeyin, başka da bir şey istemeyiz. İlle de savaş verecekseniz önce suçluları hele bir getirin, onları bir dinleyelim, sonra biz kararımızı veririz. Dert etmeyin, biz sarhoşken bile sizden daha adil oluruz.

2 YORUMLAR

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz