Zamanı yöneten zamanın efendisidir, zamanın yönettiği ise zamanını kölesi…

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Zamanı yöneten zamanın efendisidir, zamanın yönettiği ise zamanın kölesidir.

Siz hangisisiniz diye sormayacağım, çünkü bu soruya cevap vermek için öncellikle zamanın kendisi, efendisi ve kölesi olmanın ne demek olduğunu bilmek gerek. 

Bertrand Russell: “Zaman andır” der. 

Peki, an nedir? 

Zamana dair bir tanımlama! 

Peki, bunu söyleyerek bir şey mi anlatmış olduk?

Aslında hayır, çünkü an zamana dair bir atıf olsa da belirli bir tanımlama değildir. Elbette an en kısa zamana dair bir atıftır, ama sorun şu ki, o atıf belirli değildir, zira bu tanım tecrübeye esas bir çıkarsama olsa da kanıtlanabilirliği sayısal değil, kişinin kendindeki bir anlama göredir.  Dolayısıyla biz anı tanımladığımızda zamana dair bir tanım yapmıyoruz, bizdeki zaman algısına göre bir tanım yapıyoruz. 

Ve doğrusunu itiraf etmek gerekirse burada bir yanlıştan yola çıkmamıza rağmen farkında olmadan doğru bir sonuca varıyoruz, çünkü bir şekilde zamanın bize ait bir tanımlama olduğu gerçeğini teslim ediyoruz. 

Evet, zaman bize dair bir tanımlamadır, onu şeyler üzerinden sayısal değerlere göre almamız bizdeki zaman algısının değişken olmasından dolayıdır, zira değişkenlik hayat pratiğimize göre değildir. 

Zamanın kölesi olmak ise basit manada yaşadığımız hayatı belirli bir zaman döngüsüne göre yaşamamızla ilgilidir. Örneğin sabahları yalnızca uyanmak zorunda olduğumuz için uyanıyor ve bizim olmayan bir işe giderek hayatımızı tüketiyorsak, bu bize ait olmayan bir zamanın kölesi olduğumuz şeklinde ifade edilebilir. Diğer bir deyişle bu, hayatımızın kontrolünün bizde olmadığı ve dolayısıyla birilerin takdir ettiği bir zamana göre yaşadığımız anlamına gelir.

Hayatımızın ne kadarını kontrol ediyorsak hayatımızın o kadar efendisiyiz; ancak bu böyle olsa da neye göre efendilik olduğunun cevabı değildir, çünkü kontrolde bir şeye göre ise bu, efendiliğinde o şeye göre olduğu anlamına gelir. 

Yani bu bir anlamda mutlak efendiliğin göreliliği aştığı, göresiz, yani kıstaslara göre alınmayanın veya bilindik manada kıstaslardan münezzeh olanın efendilik olduğu anlamına geliyor.

İyi de bu bir anlamda zaman üstücülük değil midir?

Ya da kim zaman üstü olabilir?

Çünkü zamanın üstünde olan aynı zamanda zamanın efendisi olur.

Muhtemelen zaman üstü dendiğinde aklınıza Tanrıdan başka bir şey gelmiyordur, çünkü düşünce sistematiğimizdeki Tanrı modelinin öyle olması gerektiği düşüncesindeyiz.

Ve bizde böylesi bir kontrol şartı istediğimiz için, bu esas itibariyle bizimde böylesi tahayyülümüzdeki bir Tanrı olmak istediğimizi gösterir ki, konumuz olmadığı için şimdilik onu geçeceğim.

Peki, biz gerçekten zaman üstü müyüz?

Görelilik bize göre olanı kastettiği için bu, bir anlamda zamanın bize göre olduğunu zaten veriyor.

Ama aynı görelilik zamanı şeylere göre almamıza da neden oluyor ki, bu aynı zamanda zamanın şeylere göre olduğu anlamına da geliyor.

İyi de bir göreliliğe göre olan zaman nasıl bize göre oluyor?

Çünkü o göreliliği de biz alıyoruz.

Ama bir şeyin bize göre olması onu bizim yapmaz ki? 

Dahası, zamanımızın o şeye göre olması onu bizim zamanımız olmaktan çıkarmaz mı?

Bu, basit manada zamanın bizim olması için onun göreli olmaktan çıkarılmasını gerektirir, ama zaman göreli olmaktan çıkarılınca acaba geriye zaman diye bir şey kalıyor mu?

Aslında kalıyor, çünkü o durumda görelilik bizim keyfiyetimize geçiyor ki, zaten göre diye aldığımız her şey görece bizim keyfiyetimizdedir.

Aslında gerçek anlamda zamanın efendisi olmak dediğimiz şeyde bu zamandaki göreliliklere arzu edildiği üzere hükmetmektir. Çünkü hükmettiğimizi biz tayin etmiş oluyoruz. Buna göre bir şeyin bir şeye veya bir yere göre olması onu görünürde göreli yapsa da artık o göreliliği de biz tayin ettiğimiz için, o artık bizim zamanımız olmuş oluyor.

Zaman görüldüğü gibi şeylere göre olunca bizim olmaktan çıkıyor, şeylerin zamanı oluyor ve zaman şeylerin olunca da o zaman hayatımızda kendimizin değil, şeylerin belirlediği kıstaslara göre bizim olmayan bir zamanın olmuş oluyor.  

Kuşkusuz hayatın ihtiyaçlara bağlı olduğu tezi üzerinden zamanın ihtiyaçlara bağlı olduğu tezini bana hatırlatabilirsiniz ve bunu duyular düzeyinde aldığımızda doğrudur, çünkü duyuların yetenek sınırları esas alındığında ihtiyaçların bizi belirli bir şarta göre yaşamak zorunda bıraktığı görüşü doğrudur.

Ama bir şey var ki, biz burada duyularımızın ihtiyaç diye kabul verdiği şeylere göre yapılandığını unutuyoruz; yani duyularımız da o şeylere göre yapılanmış, kendilerini bize şeylerin öngördüğü üzere göstermiştir. Hem zaten bu duyuların sınırını biraz esnettiğimizde bile bildiğimiz manada tüm zaman ve mekana bağlı kavramlar da değişiyor.

İbrahim Yersiz

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz