Peygamberlik ve Başkanlık

5
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Aslında bu başlık etrafında gelişen düşüncelerim ve tezimi referandumun kesinleşmediği, meclis oylamalarının olduğu dönemde yazmak istemiştim.
(Tamamen düşünme talimlerim ve okumalarımdan çıkan aşağıdaki fikir ve örneklemelerim bana aittir, bunlardan oluşacak olumsuzluklar da sadece beni bağlar).
Ama beklemek, gözlemlemek, daha fazla okuyarak üzerine düşünmek yararlı olur diyerek erteledim. Referanduma kırk günden az zaman kaldı ve çalışmalar, mitingler, yurtiçi ve yurtdışı hazırlıklar hız kazandı.
Benim için evet diyecekler de, hayır diyecekler de, kendi fikirleri ile düşünüp karar verdikleri sürece saygı duyulması gereken insanlardır.
‚evet‘ oylarının ‚hayır‘ dan daha fazla çıkacağı kesinmiş gibi yapılan şımarık ve alaycı söylemler çok garibime gitmekte.
Gücünü halktan aldığını ifade eden siyasilerin, tehditkar ve alaycı tavırları toplumu zedeleyen, topluma zarar veren davranış şekilleri. İşte beni rahatsız eden bu söylemler.
Müslümanım diyen insanlara yakışmayan tavır ve davranışlar.
Aktarmayı istediğim sadece toplumsal alanda dinin etkisi ve sosyal psikoloji açısından neden insanların ‘evet‘ deme eğilimli oldukları, İslam’ın algılanmasında yapılan yanlışlıkların topluma etkisi.
Evet, önemli ve geniş bir konuyu yazıma sığdırmam kolay olmayacak ama sizlerin bunun üzerine araştırma yapıp, düşüneceğinizi bildiğim için rahatım.

Müslümanlar için Hz. Peygamber önemli bir şahsiyettir.
Ayrıca İslam hukukunda ‚sünnet‘ hükümlerin delillendirilmesinde şart olan bir etkendir.
Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra yahudi ve hristiyanlarla beraber Medine şehir devletini oluşturarak, oranın yönetimini elinde bulundurmuştu.
Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi durumunda olan Hz. Peygamber’in yaptıkları, söyledikleri müslümanlar tarafından kabul edilirdi. Kimi zaman bazı kişiler Peygamber’e‚ bu senin fikrin mi? yoksa vahiy mi?‘ diye sorarak, kendi özgürlük alanlarını bilmek isterlerdi.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslam’ı anlama ve algılamada sorunlar çıkmaya başladı.
Hele günümüzde bu sorunlar çok daha fazladır.
İslam’ı şahsa (peygamberin varlığına) indirgemeci, öbür dünya endeksli yaşayıcı hale getiren müslümanlar, eskiden beri artarak devam etti.
Bu kişiler İslam hukukunu değil de, dinsel kişilikleri, ruhani önderleri kendilerine ölçüt belirlediler.
Müslümanların, yada kimi müslümanlar demek daha yerinde olacaktır. Büyük çoğunluğa sahip olan bu müslümanlar eskiden Hz. Peygamber’e tam manasıyla teslim olup uydukları için, bu davranış tarzı inanç kodlarına yerleşti ve günümüze kadar geldi.
‚Anam, babam sana feda olsun ya Resulullah‘ diyen müslümanlar olduğu gibi, ‘bu senin görüşün mü, yoksa vahiy mi?‘ diye sorgulayıcı olan müslümanlar da vardı.
Dinsel kişiliklere, ruhani önderlere uymak ‚kolaycılık‘ olduğu için de, müslümanlar bu yolu tuttular. Herhangi bir sorun karşısında İslam hukukunu ve Kuran’ı araştırmayı tercih etmiş olsalar birçok eser, makale okumak zorunda kalacaklar, okudukça sorumluluk gelecek, üzerine düşünmek zorunda kalacaklar, belki uykuları kaçacak. Bunları yaşamaktansa en yakındaki dini kişiliklere sormak çok daha kolay: ‚Hocam, şeyhim, benim bir sorunum var…..‘
İnanç kodlarına yerleşen bu kişilere bağlılık ve teslimiyetçilik bugün de en bariz şekliyle ortaya çıkmış durumda.

Zaten eskiden beri cemaatçilik, tarikatçilik, grupçulukla yaşanan bu toplumsal psikolojik davranış şekli bugün ‚Başkanlık sistemi‘ ile daha da legal, devletsel alana taşınmakta.
Birincisi; İslam’a baktığımızda; kişilere teslimiyet, bağlılık değil hukuka bağlılık vardır.
Müslümanların zihinlerinde hukuk mantığı olmadığı için, eskiden beri müslümanlar krallıkla, sultanlıkla, beylikle yönetilmişlerdir. Bugün de buna ‚başkanlık‘ eklenmekte.

Burada sizlere benim için önemli olan bir örnek vermek isterim. Belki de sizler için garip gelecektir.
Ayetlerde geçen ‚Allah ve Resulü’ne uyun‘ ibaresi yerine ‚hukuka uyun‘ ibaresini koyarak, ayetlere tekrar baktığınızda ayetlerde bir değişiklik oluşur mu? Olmadığını siz de farkedeceksiniz.
Neden bunu söylüyorum, çünkü önemli olan hukuktur. Islam da; müslümanlardan, bu hukuk mantığını zihinlerine taşımalarını istemektedir.
İkincisi; inanç kodlarına yerleşen, bu kişiye bağlılık ve teslimiyetçilik sultanlık, krallık zamanlarında normal karşılanabilirdi. Ancak günümüzde yönetim alışkanlıkları ve kültürü değişmiştir. Diyeceksiniz belki hala krallıklar var. Olabilir. Bu, benim konuya İslam hukuku mantığından bakmamı engelleyen bir durum değil. Ama genel manada İslam ülkeleri diyebileceğimiz ülkelere baktığımızda genelde tek kişi tarafından yönetilme yada krallık olduğunu görüyoruz.
İnanç kodlarında yerleşen bu sosyopsikolojik hali kullanan kişiler de, ülkeleri çok güzel şekilde ellerine almış durumdalar.

Ancak müslümanların üzerine düşünmesi gereken bir durum var.
Hz. Peygamber, Medine’de şehir devletini yönetirken yada peygamber olarak müslümanlara örnek olurken herzaman kendisine bu görevi veren Allah’ın kontrolünde idi.
Allah, vahiyle onu yönlendirmekte ve kimi zaman yanlışa yönelme durumunda, onu düzeltmekte idi. (Tahrim suresi buna delildir) Ve en önemli konu da: O bir peygamberdi.
Onun vefatıyla göklerden haber gelme dönemi bitmiştir.
Arap ülkeleri olsun, Osmanlı olsun, Emevi-Abbasiler olsun, müslümanların inanç kodlarındaki teslimiyetçiliği hep kullanmışlardır.
Bugün de ‚evet‘-‚hayır‘ seçimi ile aynı durumu müşahade etmekteyiz.
Bu çok normal bir durum. Müslümanların sosyopsikolojik durumları buna yatkın.
Ancak çok önemli olan konu: başkanlık yada başkan, bir peygamber değildir.
Peygamber olmadığı için yanlış yapma ihtimali yüksek olarak vardır ve bu normal bir durumdur.
Bundan dolayı başkanlık sistemi için bir çözüm bulunması lazımdır.

Ne olabilir diye düşündüğümüzde şu akla gelebilir:
Nasıl ki; peygamber Allah tarafından yönlendirilip, kontrol ediliryorduysa, buna benzer bir durum tesis edilebilir.
Allah, hukuku tesis etmiş ve insanların da hukuk içerisinde yaşamasını istemiştir. Az önce verdiğim örnekte olduğu gibi: Allah ve Resulü tabiri yerine HUKUK tabirini koyduğumuzda, ayetteki ağırlık ve hüküm yok olmadığı gibi, başkanlık için de hukuksal kontrol mekanizması gerekir. Tıpkı Allah’ın peygamberi yanlışa yönelmede doğruyu gösterdiği gibi.
İslam hukukundaki icma konusu da, bu noktada önemlidir.
Ümmetin icma etmesi.
Ümmet burada bütün İslam alemi olarak değil, o ülkede yaşayan insanlar olarak ele alınmalıdır.

Vatandaşların siyasi eğilimlerini siyasi partilerle belirdiği için, şöyle diyebiliriz:
Mecliste olsun olmasın, bütün partilerden oy oranlarına göre ayarlama yapılarak belli sayıdaki kişilerden oluşan bir üst kurul oluşturulur.
Bu oran da bütün partilerin onayıyla yapılabilir. %3 alan partiden de yetkili kişiler, %25 alan partiden de yetkili kişiler ve %50 alan partiden de.
Bu kişilerin oluşturduğu kurula karşı başkan sorumlu olur.
Nasıl ki peygamber tamamiyle tek başına karar alamamışsa, ki peygamber olduğu halde; başkan da tamamiyle tek başına karar alıp, tamamen keyfi hareket edemeyecektir.
Tabii, bu kişiler meclisten de olabilir diyebiliriz ama meclisin ağırlığı çok olmayacağı için, daha farklı bir yapılanma gereklidir.

Tabii ki aslolan, kişilerin inanç kodlarından etkilenmeden, kendi fikirleri, görüşleri ile hem hayatlarını, hem oylarını hem de İslam’ı algılama ve anlamalarını gerçekleştirmeleridir.
İdeal ve doğru olan budur.
Ama ne yapalım ki, şu anki şartlar bu doğru davranışları yapacak müslümanların varlığından çok uzaktır. Zaten bu yüzden de müslümanlar ve İslam dünyası problemlerin merkezinde bulunmakta.
Bize düşen de, olan şartlara göre en doğruyu düşünmek, bulmak ve uygulamaktır. Bu da hepimizin görevidir.
Umarım bu değerlendirmelerimiz karşılığını bulur ve hepimiz için güzel ve faydalı sonuçlar ortaya çıkar.

Sevgi ve bilgiyle kalın….

Önceki İçerikCumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüştü
Sonraki İçerik“82 model darbe anayasası ile artık ülke, yönünü belirleyemiyor”
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

5 YORUMLAR

  1. ‘Allah ve Resulune tabi olun’ ayetini hukuka tabi olun diye değiştirmek yahudice ve hristiyanca bir davranış olur. Onlar ki işlerine gelmeyen ayetleri tahrip edip, kendi kitaplarını, kendi hukuklarını icra ettiler.Dünyadaki hangi hukuk sistemini Allah ve Resulunün yerine koyabilirsiniz.

    • Herhangi bir hukuk sistemini ikame etmek mümkün değilken,hiçbir hukuka bağlılığı olmayan bir insanı ikame etmeye itiraz ediliyor diye anlıyorum ben..tabii bu aralar herkesin genel huyu olan,somut konuşamama maluliyeti sebebiyle laf hiç umulmadık şekilde anlaşılıyor normal olarak ya neyse…ama konuyu baska yerlere çekmek yine de bir tür demagojidir kanaatindeyim. Ve yazıda bahsedilen hususa sonuna kadar katılıyorum;peygambere bile verilmemiş bir yetki kimseye verilemez,verilmemeli..bu düzenlemeleri dinin emri gibi lanse edenlerin de dini menfaatlerine örtü yaptıklarına inanıyorum…yoksa evet diyenin cennete hayır diyenin cehenneme gideceğine dair ayet indirilmiş de haberimiz mi yok…

    • Burada “hukuktan” kastedilen “Islam’in tanimladigi hukuk” benim anladigim kadar ile. Yoksa sizin elestirinize katilirim, en azindan “Gercek bir Musluman’in” bu sekilde dusunmesi gerekir gibi geliyor bana.

  2. Insanlarin, sadece Muslumanlarin degil, “dusuncesel rahatlik” aradigi ve “onemli kararlari verme yukunu agir bulduklari” dogru bence de. Ama bunu “zaman verip arastirma yapmaya useniyorlar” seklinde basitlestirmemeli. Asil neden bu yukun ruhi agirligi. Cok guzel bir sekilde Karamazof Kardesler kitabinin “Buyuk Engizisyoner” bolumunde islenir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz