Siz Hep Doğru, Siz Hep Haklı

0

Bizden ne istiyorsunuz? Çok net soruyorum: Bir beklentiniz, özel bir talebiniz, bizleri görmek istediğiniz yer neresi? Ne yapmamızı istiyorsunuz? Nedir bu öfkenizin sebebi? Sizin gibi olmayan herkes düşmanınız, katli vacip… Sizin düşünceler hep doğru ama geri kalan tüm düşünceler tamamen yanlış…

Listeler hazırlanır, listeye isimler yazılır, neden yazıldığı, ne olacağı, sonuçları hiç belli değil. Onun gibi değilsen, kaçarın yok adın orada. Neden orada? Çünkü onun gibi düşünmüyor, onun sevdiklerini sevmiyor, onun politik isteklerini kabul etmiyorsun diye. Peki, söyle o zaman ne yapalım? Nasıl düşünelim? Nasıl destekleyelim? Sen söyle, biz de rahat edelim, sen de rahat et. Öyle ya 85 milyon içinde tek doğru senin fikrin, zikrin… Geri kalan hepsi yanlış…

Kalkar öbürü; eşimizi, çoluğumuzu, çocuğumuzu tehdit eder. Neden? Onun gibi yaşamıyoruz diye. Onun gibi değiliz diye. Ve yine onun gibi sığ olamıyoruz ve onun tüm akıl dışı düşüncelerinin karşısındayız diye. Hadi biz neyse de çocuktan ne istersin be adam? Bu nasıl bir öfkedir, bu nasıl bir kindir? Çocuklara bakınca dahi gözlerini kan bürüyorsa sen ne yedin, ne içtin, nasıl bu hale geldin? Bizim çocuklarımızın masum umutlarından ne istersin? Onların ne günahı var? Nasıl kıyacaksın onlara?

Sen çocuklarımızı tehdit edersin “onları bizden nasıl koruyacaksınız?” diye, onlara baktığında kinle – öfkeyle dolarsın ama bak biz ne deriz:

“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında

dünyayı çocuklara verelim

kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

dünyayı çocuklara verelim

bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

çocuklar dünyayı alacak elimizden

ölümsüz ağaçlar dikecekler”

İşte aramızdaki fark budur! Sen kin kusarsın biz kucak açarız, sen nefret edersin, biz severiz. Sen “nasıl koruyacaksınız” diye öfke kusarsın, biz ise “elma gibi, ekmek somunu gibi dünyaları onlara veririz”. Sonra dersin ki; “En doğrusu benim görüşüm…” 

Peki… 

Ne istersiniz bizim al yanaklı kız çocuklarımızdan? Nedir bu coşku? Pırıl pırıl düşleri varken, “avukat olacağım”, “doktor olacağım”, “pilot olup, insanları birbirine kavuşturacağım” diye ışıl ışıl hayalleri varken, hangi amaçla onlardan, o çocuklardan çocuk yapma hevesindesiniz? Bunu nereden icat ettiniz böyle? Bu nasıl bir hastalıklı zihnin ürünüdür? Henüz daha kendisi çocukken, henüz daha birkaç yıl önce oyuncak oynarken hangi kararmış gözler onlara o arzularla bakabilir? Ne istiyorsunuz o daha anne kokulu genç yavrucaklardan? Bu kadar mı doldunuz? Bu kadar mı zıvanadan çıktınız? Bu nasıl dünya görüşüdür? 

Neden yapıyorsunuz bunu? Bir sebebi olmalı mutlaka… Darbelerden, sıkıyönetimlerden bıkmış, usanmış bir milletin o yarasına neden tuz basıp duruyorsunuz? Amacınız ne? Siyasi bir amaçsa bu, ne kadar da “onursuz” bir amaçmış bu böyle! Durduk yere neden travma yaratıyorsunuz? Ne kazandırıyor bu size? İşe yarıyor mu bari? Mutlu oluyor musunuz?

Darbeyi – sıkıyönetimi hangi aklıselim, demokrat ve ileri görüşlü bir insan haklı görür? Darbe yanlısı olur? Ama siz önünüze gelen – gelmeyen herkesi “darbeci” ilan ediyorsunuz? Daha doğrusu; siz darbe karşıtı ama sizin gibi düşünmeyen herkes darbe yanlısı! Bu ne fakir bir fikirdir? Bu nasıl akıl dışı bir beklentidir? 

Neden izin vermiyorsunuz huzurlu – mutlu – barış içinde yaşayalım? Gerilen – her gün sinir harbi yaşanılan bir ülkede yaşamak sizi mutlu ediyor mu? Sabah uyandığınızda, camdan dışarı baktığınızda ne düşünüyorsunuz? “Acaba bugün nasıl bir çıkış yapsam da toplumda hezeyan yaratsam?” fikri mi geliyor aklınıza ilk? Yandaşlarınızı hareketlendirmek için her kelimeniz düşman kazandırırken bunu nasıl “sağlıklı bir politika” olarak görüyorsunuz? Bu hakkı nereden alıyorsunuz? Kim verdi bunu size? 

Sizin gibi düşünmeyenler neden düşmanınız? Bu çağdışı fikir nasıl oluştu 21 yy’da? Sizin gibi düşünmek zorunda mı herkes? Sizin sevdiğiniz renk bana berbat gelebilir bunun nesi anormal, daha da kötüsü bu sizi neden kızdırıyor? Öfkelendiriyor? Sizin beyaz dediğinize ben siyah diyemez miyim? Bence siyah ve bunu istediğim yerde söyleyemez miyim? Söylediğim zaman neden suçlu oluyorum? Neden siz gibi düşünen eşim, dostum, akrabam bana küsüyor? Hangi ara doldu onlar bu kadar? Ben mi doldurdum? Suçlu ben miyim? Onlar gibi düşünmüyorum ve suçum bu, öyle mi? Tüm o öfke nöbetlerinin sebebi sadece siz gibi düşünmüyor olmam mı? Sizi desteklememem, görüşlerinizi beğenmemem ve yaptığınız yanlışları bağırarak söylememem mi suç? Bu yüzden mi ötekileştirilip, yoklukla terbiye edileceğim? Bu yüzden mi? Sadece bu yüzden öyle mi? 

Düşlerim var.

Düşünmekten, düşünülmesinden ve bu düşüncelerin sesli dile gelmesinden korkan otoritelerin düşünceleri susturması yerine kendi fikirlerini gözden geçirmesi gerektiği koca bir ülke düşlüyorum. Kimsenin kimseyi görüşü, fikri, yaşam tarzı, dini, dili, kültürü, inançları veya inançsızlıkları yüzünden eleştirilmediği, ötekileştirilen ya da itilen değil bunların hiçbirinin hiç bir öneminin olmadığı, herkesin herkesi kucakladığı bir coğrafya hayali kuruyorum. Söylenilenlere öfkenilen değil, özgürce söyleyemediği için öfkenilen bir sistem rüyasını görüyorum.

Kimsenin kimseyi farklı görmediği, bilakis farklılıklarımızla çok güzel gözüktüğümüz ve bu güzelliğe sağlamca sarılan insanlar görüyorum…

Ama sadece gözlerimi kapattığımda…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz