Kim bir nefsin yaşamasına sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur

1
Latest posts by Emrullah Bayrak (see all)

Her yeri virüs sardığı için başka bir konuyu duyamaz, konuşamaz, tartışamaz olduk. 

Grup Yorum üyesi Helin Bölek, “Konser yasakları, İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskınların sona ermesi, üyelerin arananlar listesinden çıkarılması, adil yargılanma” talepleriyle başlattığı ölüm orucunun 288. gününde hayatını kaybetti.

Hayatının baharında bir can, aramızdan sessiz sedasız ayrıldı. Geride yüreği evlat acısıyla yanan bir anne bıraktı. 

Helin Bölek için yapılmak istenen cenaze törenine ise polis marifetiyle müdahale edildi, gözaltılar oldu. İstemediğimiz ama yaşamaya her daim devam ettiğimiz görüntüler. 

2016 yılında tutuklanan Helin Bölek, iki yıl cezaevinde kalmıştı. “Terör örgütü üyeliği” iddiasıyla yargılanıyordu. Grubun iki üyesi halen cezaevinde ve açlık grevindeler. Grubun bir diğer üyesi olan İbrahim Gökçek de ölüm orucunda.

Elbette burada ölüm orucunun haklılığını veya haksızlığını tartışacak değilim. Bu bir tercih meselesidir. Ancak yöneticilerimizin olaylara yaklaşım tarzını, duyarsızlığını anlamış değilim. 

Grup Yorumu dinlediğimi hatırlamıyorum; fikirlerine, düşüncelerine de katılamam. Yaptıkları kimi bestelerle ortak duygularda buluşabiliriz. Açıkçası tanımam, bilmem. Meseleye ideolojik değil insani boyutuyla bakıyorum.

“Beğenmiyoruz, bizden değiller” diyerek karşıt görüşteki insanları ölüme mahkûm etmek, hiçbirimizin hakkı değil. Bunun ne inançlarımızda ne de ahlaki değerlerimizde yeri var.

Devletin birinci temel görevi, vatandaşını yaşatmak için çalışmaktır. “Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir” anlayışı kabul edilemez.  

Kur’an-ı Kerim’de Mâide Suresi 32. Ayette şöyle buyruluyor: “Bunun içindir ki, İsrâiloğulları’na: ‘Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur‘ hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

Bu ülke, geçmişten günümüzü gücü ele geçirenlerin baskı ve şiddetiyle yönetildi. Mevcut iktidardaki yöneticiler de bu yönetimlerden çok çekti. Gelin görün ki şimdi güç onların elinde ancak yöntem yine değişmedi.

“Konuşanı, düşüneni, eleştireni bir kaşık suda boğma” anlayışından kimse vazgeçmek istemiyor. Düşünceyi düşünceyle yenmek yerine düşünceyi şiddetle bastırma yolu, yönetimlere daha kolay geliyor. 

Helin Bölek’in yaşaması için devlet ne tür adımlar attı? 

Hadi diyelim adım attı fakat başarılı olamadı. Peki, bu insanın hayatını kaybetmesi sonrası cenaze töreni sırasında ortaya çıkan manzarayı nasıl izah edeceğiz?

Sonuçta biz sevmiyoruz diye başkalarının da sevmemesini isteyemeyiz. İnsana, inançlarından, fikirlerinden dolayı değil sırf insan olduğu için değer vermeliyiz. 

“Bizden”, “Bizden değil” ayrımcılığını yapıp hayattan onları koparamayız.

Cabir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor: 

Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulullah (s.a.v) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve:

“Ey Allah’ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınınıcenazesidir.” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ölüm korkunç bir şeydir. Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız.” (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no:1593)

Kays b. Sa’dv’in (r.a.) rivayetinde ise İbn Ebu Leyla şöyle nakletmiştir:

Kays b. Sa’d ile Sehl b. Huneyf, Kadisiyye’de bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti. Bunlar ayağa kalktılar. Kendilerine; bu cenaze, bu yer halkından (yani zımmilerden) dir, denildiğinde Kays ile Sehl de: 

Resulüllah’ın (s.a.v) yanından bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi olduğu kendisine bildirildiğinde:

“Bu da bir insan değil mi?” buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1596)

Evet, önce insan. 

Ama bizim idarecilerimizin, görmezden gelerek, tutuklayarak, baskılayarak meseleleri çözeceğine olan inancı tam.

Helin Bölek ölünce Grup Yorum üyeleri düşüncelerini mi değiştirdiler ya da “yanlış yapmışız” mı dediler veya size mi katıldılar, sizi alkışladılar mı?

Aksine daha çok fikirlerine kenetlendiler. Yönetime olan öfkeleri arttı. Toplumla, ülkeyle olan bağları, aidiyet duyguları zayıfladı.

Oysa sizlerin görevi insan kazanmak değil miydi?

Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye ne diyordu: 

“Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz